tag:blogger.com,1999:blog-194173112024-03-07T01:43:41.677-08:00İki lafın belini kırmak!Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.comBlogger268125tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-91474558782542957722013-12-31T07:48:00.001-08:002013-12-31T07:48:29.871-08:002014 yılı dileklerimHer yıl sona ererken Pino'nun yeni yıl dilek kartlarına bir kaç satır çiziktirmek alışknalık haline geldi. Aslına bakarsanız, hem geçen yıla, hem gelecek yıla bakmak, kendine hedefler koymak için birebir. Ülkenin içinde bulunduğu gündemi notlarıma karıştırmadan, ancak bilinç altımda , bilinç üstümde, satır aralarında ve omuzlarımın üzerinde hissederek yazıyorum listemi. İşte listem (Sağlık, huzur ve mutluluğa ek olaraktan tabi ki):<br />
<ol>
<li>Doktorayı bitirmek. </li>
<li>Ev almak (taşınmak). Yeni evi dayamak, döşemek, keyfimce dekore etmek...(hadi artık bu sene olsun ama de mi?)</li>
<li>Arın'ı kreşe başlatmak. </li>
<li>Konferans desteği almak ve çalışmamı sunmak </li>
<li>Düzenli spor yapmak</li>
<li>Uzun süredir aklımda olan dövmeyi yaptırmak</li>
<li>Arın'la birlikte bir yurt dışı seyahatine çıkmak</li>
<li>Kilo vermek</li>
<li>Denize girmek</li>
<li>Daha çok yazmak, daha çok okumak.</li>
<li>Hayatıma müziği tekrar sokmak!</li>
<li>Ve en önemlisi tüm sevdiklerimin sağlıklı ve yanımda olması!</li>
</ol>
Arın'ın söylediği gibi 12 dilek diledim tam onikiiiiiiiiiiiiiiiii<br />
<br />
<br />Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-14573216882340904212013-07-29T00:04:00.000-07:002013-07-29T00:04:06.126-07:00Bir evin yanışıBir evin yanışı…<br />Sabahları uyandığım, bahçesinde dolandığım, ve hatta abartıdan uzak bir cümleyle “sıvalarında parmak izlerimin olduğu yer!” Siyah beyaz resimleriyle, pencerelerinde demirleriyle bir evin yanışı. <br />Büyümek zaten böyle bir acayip, sancılı mesai. Bahçelerin yavaş yavaş küçülmesini eli kolu bağlı izlemek. Ayak bileğimdeki yara izinin sebebi merdivenin çatladığını görmek… Kırıldığını görmek. O merdivenin üzerinden atlayıp geçsem de, gidecek bir ev yok artık! <br />
<br />Bir evin yanışı...<br />Çocukluğumun yanışı bir nevi. <br />Korkmayın! Kimseler ölmedi o gün. O gün ve daha önceleri. Ölenler zaten çoktan ölmüşlerdi. Ölümü en acı yapan ne biliyor musunuz? İlişkileri çırılçıplak bırakıyor olması...<br />Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-6030076487368270752012-02-07T12:54:00.000-08:002012-02-07T12:54:37.085-08:00Sobelenmek GüzeldirAnaaa. Blog hayatımda hep özendiğim bir olay başıma geldi. Sobelendim. <a href="http://paralamadefteri.blogspot.com/">Coraline </a>sobeledi beni. Bana da sorulara yanıt vermek düşer o vakit. "Öncelikle bana kalbin kadar temiz bu sayfayı ayırdığın için teşekkür ederim." klişe cümlesini not ederek soruları yanıtlamaya koyulayım. Haydi bakalım:<br />
<br />
<br />
1. Sence çok anlamlı bir söz?<br />
Şimdi bir anda sorunca aklıma gelmedi. Geçen gün bir arkadaşıma söylediğin anneanne atasözü çok anlamlı mesela. "Kurumuş boklara su dökülmez." Anlamını anlayan beri gelsin!<br />
<br />
2. Makyajında olmazsa olmazın?<br />
Makyaj olmazsa olmazım olmadığından as lında yok denebilir. Ama makyaj yapınca da allık. Ağzımı bi şekil yapıp, o pofuduk fırçayı yanağıma sürtmek çok zevkli.<br />
<br />
3. Uyguladığın güzellik tüyosu nedir?<br />
Az makyaj yapmak, az krem sürmek ve koruma faktörlü nemlendirici kullanmak. Nereye kadar böyle gider bilmem. Bir anda stratejim değişebilir.<br />
<br />
4. En sevdiğin çiçek?<br />
Hepsi. Her tür ağaç, çiçek.<br />
<br />
5. Nefret ettiğin bir şey?<br />
Görgüsüz insandan nefret ederim.<br />
<br />
6. En çok sevdiğin iltifat?<br />
Kadınım ya işte, "çok yakışmış" deseler olay biter :)<br />
<br />
7. Favori kitabın?<br />
Yüzyıllık yanlızlık.<br />
<br />
8. Sana görünüş olarak yakın bulduğun ünlü?<br />
Yok öyle biri. <br />
<br />
9. Herkesin beğendiği ama senin sevemediğin bir ürün?<br />
Nutella. Herkes hastası ben değilim.<br />
<br />
10. Şu an en çok almak istediğin kozmetik ürünü?<br />
DKNY Love From New York parfüm. rengarenk farlar da olur, bak onun markası pek önemli değil ;)<br />
<br />
Ben de sobelesem sobelesem<br />
<a href="http://ayakustusacmaliklar.blogspot.com/">Daryal </a><br />
<br />Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-88624054588184089602012-02-05T11:11:00.000-08:002012-02-05T11:11:18.888-08:00ANOVA'ya mektup<br />
<div class="MsoNormal">
Sevgili ANOVA, </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.zazzle.com/one_way_anova_tshirt-235383888771976369"><img border="0" height="318" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpeRrVcSatcVL2yJZXRYo7durYoxHMDTH1aYnR-FM6bI4qCGV3XEsBptNDvIDkX6_kvrtn5OuDqYoJL9WnqYAvz0vyQjRoNASoULm6ssi49F-jd4nsglpAoZo1ZlY2g4uUGPOfLA/s320/anova.JPG" width="320" /></a><span id="goog_331605987"></span><span id="goog_331605988"></span><a href="http://www.blogger.com/"></a></div>
<div class="MsoNormal">
Bu mektubu sana çalışma odasındaki sandalyenin tepesinden
yazıyorum. Ense-kökümde tarifini yapmakta zorlandığım bir ağrı. Daha önce
deneyimlediğim hiçbir ağrıya benzememekte. Bünyemi gezen diğer ağrılarla birlik
olup, beni sürekli şikayet eden bir kadın yapmaksa derdin… Hişt sana söylüyorum
ense-köküm. Yemezler!</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
An itibariyle kocacım sürekli fış fışş fışşş sesler çıkaran
bir adama dönmüş durumda. Bu fışırtıların bir-kaç gündür insomnik takılan
oğlumuzu uyutacağını umuyoruz. Umutlar boşa çıkabilir. Ya da çok kısa
sürebilir. Çocuk yetiştirmek hayatın tekrar tekrar yeniden yaşandığı bir
deneyimdir. Her an her şey olabilir. Alışmak aptalların bayrak direğidir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Evet ANOVA, bunları sana neden anlatıyorum? Seni kendime
yakın hissediyorum. En yakın. Gözümün önündesin. Bir yere kaçtığın gittiğin
yok. Hatta bir de üstüme üstüme gelmektesin. Bu aralar hissettiğim abuklukların
bir temsilisin misal. Gerçek misin? “Significant” mısın? Yeterliliğe girme
derdinde olan bu anne-kadınla birazcık oynar mısın? Bülent Ortaçgile’e selam
çakalım bu vesile ile…</div>
<div class="MsoNormal">
Testicles, libido ve viagra üzerinden istatistik anlatan bir
ders dinledim. O mu bozdu benim dengemi? Kim bilir? Denge dediğin, patronun masasında,
ipin ucunda sallanan bir metal toptur. Belki bana bu satırları yazdıran biraz
da budur. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bunca zaman sonra, sevgili ANOVA, seninle birlikte bu bloga
konuk oluşumuz, benim içimi döküşümdendir. Ne dedi Ara Güler Usta? “Edebiyat
görevini tamamlamıştır.” Görevimizi tamamladık mı, senle ikimiz ne dersin ha? Edebiyat
iç dökmek midir? Blog bunun yeri midir? Sorgulamak bana mahsus değil susuyorum.
</div>
<div class="MsoNormal">
Elimizdeki örneklemi daha anlamlı bir biçimde ifade edecek
harfler de bulabilirdim pekala. Bulmadım. Hıdır, elimden gelen budur! Alkolsüz
birayı iç iç kudur!</div>Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-56165574365772793462011-12-30T10:06:00.000-08:002011-12-30T10:06:44.208-08:00Yeni yılınız tatlı olsun.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiC63JSUGZLl0Gpy9LhhKKJK5eY2gOVt2bI3JDPHG9-6-JsIkjbmKAqOXC3GDF0sNv_HGPv0MglVHB7EmDprDRyQW8OIp6VJ_M6aFMNxKLkA59nQncxNow7P_U2NJcrBX9S4mF58A/s1600/limonlu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiC63JSUGZLl0Gpy9LhhKKJK5eY2gOVt2bI3JDPHG9-6-JsIkjbmKAqOXC3GDF0sNv_HGPv0MglVHB7EmDprDRyQW8OIp6VJ_M6aFMNxKLkA59nQncxNow7P_U2NJcrBX9S4mF58A/s400/limonlu.jpg" width="298" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
Canım cheesecake yapmak isteyince, nette şöyle bir gezindim.
Envayi çeşit tarif okudum sonunda kendimce bir kolaj yaptım. Zart zurt temassızlık
problemi çıkaran mini fırın yüzünden,peynirli kısmını fırına vermeyi riskli
bulduğumdan “no bake” denen usulden bir cheesecake
yapmaya karar verdim. (Sonra alt tabanı pişirmek uygun olacak deyip onu
pişirdim ya o ayrı. Onun kabarmama riski yok zaten, pişmese de oluyodu. Büsküvi
neticede…) <a href="http://cafefernando.com/turkce/mandalinali-cheesecake/">Cafe fernando’nun mandalinalı cheesecake tarifinden</a> faydalandım.
Ancak çok fazla labne gerektiği için onu da aynen tutmadım. Sonuç oldukça güzel oldu. Gözde yirmilik
dişlerini çektirdiği için geçen akşam tadamamıştı bu müthiş lezzetten. (Çok da
iddialıyım hani <span style="font-family: Wingdings; mso-ascii-font-family: Calibri; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-char-type: symbol; mso-hansi-font-family: Calibri; mso-hansi-theme-font: minor-latin; mso-symbol-font-family: Wingdings;">J</span> )
Tarifini Gözde için buracığa yazıyorum. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Tabanı için:</b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="mso-list: l1 level1 lfo1; text-indent: -18.0pt;">
</div>
<ul>
<li><span style="text-indent: -18pt;">1,5 paket Burçak Bisküvi</span></li>
<li><span style="text-indent: -18pt;">3 yemek kaşığı tereyağ</span></li>
<li><span style="text-indent: -18pt;">2 yemek kaşığı şeker</span></li>
</ul>
<!--[if !supportLists]--><br />
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
1,5 paket bisküvi robottan geçirilip un
haline getirilir. Tereyağ eritilip un haline gelen bisküvilerle ve şekerle karıştırılır.
Bu karışım tercihen 23 cm’lik ama mutlaka kelepçeli ve güzelce yağlanmış bir kek
kalıbına sıkıca yayılır. (benim kek kalıbım 28 cm’lik olduğundan kekim biraz
yayvan ve daha ince oldu.) Hazırlanan taban 10 dakika 180 dereceye ayarlı
fırında pişirilir. (Fırının yanması için
dua ettim, kafasına taşla vurdum)</div>
<div class="MsoListParagraphCxSpLast">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Üst sosu için: </b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ben daha önce Rümeysa’nın Mersin’den getirdiği limonlarla
Dilek Teyze ile birlikte hazırladıkları limon şerbetini kullandım. Bol şekerli
ve limonlu koyu kıvamlı bu şerbetin 2 subardağı kadarına birazcık limon kabuğu
rendesi ve yarım limon suyu ekledim. 2 çorba kaşığı nişastayı suda ezip
kaynayan şerbete ekleyerek bir jöle kıvamı elde ettim. (Normalde bu lezzeti
yakalamak için onlarca limona ihtiyaç olacaktır. Bunun yerine hazır jöleli
soslardan biri kullanılabilir ya da evdeki marmelatlar, reçellerden bir şeyler hazırlanabilir.
)</div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Kreması için:</b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="mso-list: l0 level1 lfo2; text-indent: -18.0pt;">
</div>
<ul>
<li><span style="text-indent: -18pt;">500 gram labne peyniri (paketteki suyu süzmek
gerek)</span></li>
<li><span style="text-indent: -18pt;">3/4 su bardağı şeker</span></li>
<li><span style="text-indent: -18pt;">2 çay kaşığı vanilya özütü (dr otkerin minik
parfüm gibi olanından)</span></li>
<li><span style="text-indent: -18pt;">2 yumurta</span></li>
<li><span style="text-indent: -18pt;">1 paket hazır krema (200 ml sanırım)</span></li>
<li><span style="text-indent: -18pt;">1 limonun ince rendelenmiş kabuğu</span></li>
<li><span style="text-indent: -18pt;">2 çorba kaşığı (dolu) mısır nişastası (ben
buğday nişastası kullandım)</span></li>
</ul>
Krema benmari usulü hazırlanıyor.
Bu konudaki açıklamayı cafe fernando çok
güzel yapmış: “ufak boy bir tencereye iki parmak kalınlığında su koyup
kaynatmaya başlayın. Kaynama noktasına gelince altını kısıp (düşük orta ateş)
tencereden daha geniş, ısıya dayanıklı büyükçe bir kabı tencerenin üzerine
oturtun. Oturttuğunuz kabın tabanının suya değmemesi gerekiyor. Yukarıda
bahsettiğim benmari tekniği bu şekilde uygulanıyor.”<div>
<br /><div>
Altında su kaynayan (altı kısık)
kaba 2 yumurtayı kırın ve şeker ile birlikte iyice çırpın (rengi hafif
beyazlaşıp koyu bir kıvama alacak bunun için mikser ya da el blendırı
öneriyorum.) Daha sonra bu karışıma nişasta dışında kalan malzemeleri ekleyip
iyice karıştırın. Nişastayı top top
olmaması için süzgeçten geçirerek yavaşça ekleyip çırpmaya devam edin. Daha
sonra ocağın altını biraz daha açarak ve karıştırarak benmari usulü pişirdiğiniz
kremanın kıvamlanmasını sağlayın. Kremaya kıvamını nişastanın pişmesi veriyor. (Eğer
kıvamı cıvık olursa bir miktar daha nişasta eklenebilir.) Eğer çok pişerse dibi
tutabiliyor. Dikkatli olmak gerek.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Krema biraz soğuyunca pişen
tabanın üzerine düzgünce yayın. En üste de hazırladığınız sosu yayın. (Ben
sosun altına limon dilimleri yerleştirmiştim. Yarı şeffaf sosun altında kalan
dilimler çok şık bir görüntü veriyor ama yemesi biraz zor, zira oldukça ekşi.
Ayy ağzım sulandı şimdi.)</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Daha sonra üzerinin buhar olmamasına
dikkat ederek buzdolabında en az 4-5 saat bekletin. (daha uzun süre daha iyi
sonuç verebilir.) Cafe fernando buhar olayı için kalıbın üzerini alüminyum
folyoyla kapatıp üzerine bıçakla birkaç delik açmayı öneriyor. Streç filmle
hava geçirmeyecek şekilde kapatınca üzeri buhar yapabilir.</div>
<div>
Sanırım en zor kısmı bu bekleme
olayı. Sonra sevdiklerinizle birlikte yiyin efenim. Kimsenin diş çektirmemiş
olmasına dikkat edin. Hatta sünnet kutlaması için de yapılıp yenebilir pekala… <span style="font-family: Wingdings;">J</span> Afiyet olsun.</div>
<div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
</div>
</div>Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-33498147264398879982011-12-29T13:41:00.000-08:002011-12-29T13:41:32.987-08:002011'in muhasebesi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKWpj4Po9rDmdwo23MIxAFX3Ak_xoYImKFaoiWXQs16BkNQVd9AS2q4sLUkwTkU3efaojGOgBs8lUIHruF1o5XrV_weIVAn2lNgRS3FCoV-C2Us-bgEW_frzqrYg7zDR5qmLX36w/s1600/pieces.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="231" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKWpj4Po9rDmdwo23MIxAFX3Ak_xoYImKFaoiWXQs16BkNQVd9AS2q4sLUkwTkU3efaojGOgBs8lUIHruF1o5XrV_weIVAn2lNgRS3FCoV-C2Us-bgEW_frzqrYg7zDR5qmLX36w/s320/pieces.JPG" width="320" /></a></div>
Arın yandaki odada uyuyor. Ben de aklımdan geçenleri bir bir sıraya dizmekle uğraşıyorum. O kadar çok şey gelip geçiyor ki aklımdan, yazmak bir angarya oluyor. Yazmak istediklerimin hepsine ne yerim imkan veriyor, ne durumum. Yine de ufak bir özet geçiyorum kendime. Babamın mesleğine bir gönderme ile, 2011'in muhasebesi:<br />
<br />
Rakamlarla, sayılarla, parayla, pulla ifade edilemeyecek bir kazancımız oldu 2011'de. Diyorum ya işte Arın içeride uyuyor. Geçen yılın dilek listesine "anne adayı olmak" diye yazmışım. Tam da dilediğim gibi bu yıl anne adayı oldum. Ve hatta dileğimin sınırlarını aştım, anne bile oldum. :) Arın hayatımıza girdi. Hoş geldi. Sefa geldi.<br />
<br />
Dilek sıralamasında ilk sırada yer alan "askerlik" konusu da şükürler olsun ki halloldu. Sevdiceğim sağ salim evine döndü. Ama dilediğim gibi güzel bir askerlik geçirmedi. Sanırım askerliğin en güzeli hiç yapılmayanı ve yapılmayacak olanı. O da bize vurmadı. Özetle bu askerlik hususunda Noel Baba bize bacadan girdi. Tövbe tövbeeee...<br />
<br />
Dilek listesindeki bir diğer konu da doktora yeterlilik ve proposal mevzularıydı. Arın'ın bünyeme teşrifiyle birlikte artan uykular ve azalan enerji, bu dileklere taş koydu. Bu dilekler oldukları yerde duruyorlar. Üzerlerinde çalışıyorum. "Dilek bu! Ne çalışıyorsun?" demeyin. Emeksiz yemek olmuyor.<br />
<br />
Yeni yerler gezmek görmek... Hem de sevdğimle... Bu dilek de kısmen yerine geldi. Birlikte daha önce girmediğimiz sularda denize girdik. Hatta Arın da karnımda idi. Canım benden daha çok yeni yerler gördü. Belki görmeseydi daha iyiydi... Herneyse, hem askerlik hem de gezme kısmını aynı seneye dilemişim. Olacak iş mi yahu!<br />
<br />
Zaten 2011 muhasebesine baktığımda bir arada gerçekleşmesi zor dilekleri bir araya koymuşum. Hata bende! Bunların hepsi aynı torbaya sığar mı? O torba bacadan girer mi? Misal, seviglinin askere gittiği yıl hem ev alınır hem de tırt tırt gezilir mi? Akıl var mantık var. Ama adı üstünde dilek bu. Mantıksız da olsa dileyeceksin. Sen niyet edeceksin bir kere. Niyet ettim. Hatta niyeti bozdum. Bu yıl olmadı, seneye...<br />
<br />
Dilek listesine giren diğer bir konu da sigara. Hamilelikle birlikte son verdim kendisinin işine. Bir daha da karşıma çıkmasın. Amin!<br />
<br />
Bir diğer sağlıkla ilgili dileğim de dizlerimdeki sıkıntıya ilişkinmiş.Onu hiç sormayın gitsin. Hamilelikle birlikte gitmek şöyle dursun, yatıya kaldı ağrılar. Ancak düzenli spor ve kilo verme dileklerimi gerçekleştirebilirsem olacak bu dilek. Koşullu dilekler silsilesi anlayacağınız. Koşullu ders gibi bişey. Bu yıla sakladık kendilerini.<br />
<br />
Son maddeye sevdiklerimin, mutlu sağlıklı ve yanıma olması yazmışım. Bu dilek de kısmen tuttu. Sevdiceğim çok uzağa gitti. Gönlü hep benimleydi. Yaşamıma çok sevdiğim biri daha girdi. Oldu mu? Oldu!<br />
<br />
Şöyle tepeye çıkıp, yukarıdan bir bakınca, hayatımın en değişik senelerinden biri oldun be 2011. Uçlarda yaşadım seni. Sabrımı denedin. Çok mutlu ettin. Çok ağlattın. Tüm bunlardan sonra, 2012'nin çok kısmetli geleceğine dair kuvvetli bir inanç var içimde. Gerisi fasa fiso!<br />
<br />
2012'de dileklerimin gerçek olması dileklerimle... (recursive dilek dileme olayı)Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-34730172757204395132011-09-02T01:22:00.000-07:002011-09-02T01:48:33.476-07:0032. haftadan bildiriyorum.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiM5Zn1uGnxMfy6OtQvbDvvMRSaGH4xb7xNpMF_ht2vkt25ovy-1weLX4bcQWxH0iKO0JOsuIr1NUbSNaQ5Od7Mf47_la41qy3Swk0_oNpsL1Y7S3U5ptwf5iHoXKXB76HtTHmw/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiM5Zn1uGnxMfy6OtQvbDvvMRSaGH4xb7xNpMF_ht2vkt25ovy-1weLX4bcQWxH0iKO0JOsuIr1NUbSNaQ5Od7Mf47_la41qy3Swk0_oNpsL1Y7S3U5ptwf5iHoXKXB76HtTHmw/s320/photo.JPG" width="239" /></a></div><br />
Bugüne bugün hamilelik maceramızın 32. haftasına geldik. Artık çok az kaldı. Zaten son dönemlerde en çok söylediğimiz söz bu "artık çok az kaldı". Hem oğluşu beklerken hem de Emrah'ı beklerken bu söz sabır taşımızı biraz daha cilalıyor. Sabır taşımız, çatlamak şöyle dursun, bu süreç sonunda pırıl pırıl olacak. Bir pırlantaya dönüşecek :)<br />
<br />
Madem 32 hafta boyunca neredeyse tek satır karalamadım. O zaman geriye şöyle bir bakıp, aklıma gelenlerden bir kolaj yapayım bu yazıda.<br />
<b><br />
</b><br />
<b>Hamilelik güzel, güzelden de öte müthiş, muhteşem bir süreç: </b>Evet ilk aylarda midem bulandı. Telefonda bir iş görüşmesi yaptıktan hemen sonra böğürerek kendimi tuvalete atmak, başımı ofis masama koyup uyumak zorunda kaldım. Yemek istediğim ve istemediğim şeyler değişti. Kendi vücudumun sınırlarını bilemez hale geldim. "Ben bu kahveyi içerim" dedim; içemedim. "Ben bu yemeği bitiririm" dedim; bitiremedim. Suyun tadından iğrendim. Kendimi yeşil eriğe ve salatalığa verdim. Sonraki aylarda göbeğim, göğüslerim, ellerim, ayaklarım vücudumunn diğer yerleri tanımakta zorlandığım bir hal almaya başladı. Nikah yüzüğüm dar geliyor mesela. (Bu yüzden annemin yüzüğünü takıyorum ben içinde babamın adı var :) Hehe!) Giderek ağırlaşmaya başlayan vücudumla birlikte hareketlerim kısıtlanmaya başladı. Çorabın yere düşen tekini almak için eğilirken daha dikkatli olmaya başladım. Ama hiçbir değişim aniden olmuyor. Doğanın biz büyürken hep yaptığı gibi bir geçiş süreci içinde yavaş yavaş, alıştıra alıştıra...<br />
<br />
İnsan hamile olunca, bir şeyi yaparken kendinden daha çok içinde yaşayan, tamamen farklı bir DNA taşıyan ve henüz tanımadığı o küçük insana zarar gelip gelmeyeceğini düşünüyor. Mesela, gövdeme ketılda kaynamış suyu, kazara boca ettiğim o gün en çok ona zarar geleceğinden korkmuştum. Bu yüzden de çok bilinen yanık merhemlerini bile hamileler için uygunluğu kanıtlanmış olmadığı için kullanmadım. Hemen hiçbir katkı maddeli yiyeceği tüketmedim. Nikotinden, kafeinden, teinden uzak durdum. Hatta Burger King'den bile...<br />
<br />
Hamileleliğin Şu ana dek yaşadığım kısımda (belki daha sonra daha güzelleri de olur, bilemiyorum!) hissettiğim en güzel an, oğluşu içimde hissetmeye başladığım andı. Şu anda karnımda sağa sola karate tekmeleri savuran bu küçük adamı ilk kez 2 Haziran tarihinde minik bir kıpırtı olarak hissetmiştim. Böğüre böğüre ağladığım anlardan biri buydu. Bir diğeri, kendisini hamilelik testinde 2 çizgi olarak gördüğüm o ilk an... Bir diğeri, ekranda hızla atan bir kalp atışı olarak gördüğüm an... Bir diğeri henüz 3 aylıkken içimde elini başına doğru götürdüğünü gördüğüm an...<br />
<br />
Yukarıda sözünü ettiğim tüm bu değişiklikler, tüm bu ağlamalar zırlamalar kendinizi sürecin muhteşemliğine herhangi bir gölge getirmiyor. En azından ben, bugün, bir mucizeyi yaşıyor olmanın farkındalığı ile belki, belki hormonlarımın verdiği gazla kendimi muhteşem hissediyorum. Kadın erkek ayırt etmeksizin, her seferinde ilk kez hamile görüyormuşcasına beni tepeden tırnağa inceleyen tüm insanlar da sağolsunlar. Sayelerinde "Allahım ne kadar da güzelim, hala çok çekiciyim, herkes bana bakıyor." diyebiliyorum. :)<br />
<br />
Uzunca bir süredir çok istediğimiz bir şeydi çekirdek aile olmak. "Otuzumdan önce anne olmak istiyorum." türküsü çığırıp duruyordum. Ya bizim de çocuğumuz olmazsa diye, içten içe kaygılandığım zamanlar vardı. Ancak hamile olduğumu öğrendiğim ilk andan beri, bu bebeği sağlıkla dünyaya getireceğime dair çok kuuvetli bir his var içimde. Ve bu müthiş bir his!Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-90204367617894197172011-08-15T11:26:00.000-07:002011-08-15T11:26:48.235-07:00İki kişilikEn son blog yazımı 17 Ocak'ta karalamışım buralara. Vay be aylar olmuş!<br />
Nasıl geçti bu aylar? Ve ben bu zaman süresince neden tek satır yazmadım? Yazmadım. Elim ermedi. Yazmak, kaydını tutmak demekti. Oysa ben geçip gitsin istiyordum. Korkuyordum zamandan. Geçsin gitsin. Yazıp, kayıt altına alıp da ne olacaktı sanki...<br />
Hala da aynı hissiyatı taşıdığımı söyleyebilirim. Ama bu kez taşıdığım tek şey bu his değil. Bir de çocuk taşıyorum içimde şimdi. Kıpır kıpır.Kayıt altına almaya değer bir dönemden geçiyorum aslında. 29 haftadır bir anne adayı olarak yaşıyorum.Sırf bu bile yazmaya değer...<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkXyc5SmPCLwcJ3-usYh4Fljlc-_VqhXfS-1AzY4iedr0BzWRV_ctapftLu7OazX6z9xLi3ES-kFQ6Ov84EKYqyFBaPLTbscCLEx259PFmXoCCvTsM0QL9tekjpe89W-qVDExYIQ/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkXyc5SmPCLwcJ3-usYh4Fljlc-_VqhXfS-1AzY4iedr0BzWRV_ctapftLu7OazX6z9xLi3ES-kFQ6Ov84EKYqyFBaPLTbscCLEx259PFmXoCCvTsM0QL9tekjpe89W-qVDExYIQ/s320/photo.JPG" width="241" /></a></div>Öte yandan unutmak istediğim bir başka süreç daha geçip gidiyor hayatımdan. Bu ikilem içinde büyüyüp gidiyoruz. İkimiz.... Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-21385727526113999432011-01-17T14:02:00.000-08:002011-01-17T14:08:35.982-08:00Havanı Koru!Çocukluğumun geçtiği okulun karşı köşesinde, hastanenin caddeye bakan demirlerinde aşağıdaki ilan asılı. Hem de uzunca zamandır. Yazları gençler duvarın başında, tam da yazının önünde sıralanıp oturuyorlar. Elde tesbih, çömelmiş karayağız delikanlılar... Hemen her mevsim, gündüz vakti, ağızlarına sıkıştırdıkları pamuktan kurtuklma telaşında, dolmuş bekleyen hastalar duruyorlar yazının önünde. Tam karşıdaki ilkokulun bahçesinde yerden yüksek oynayan çocuklar, hala böyle bir oyun varsa, umurlarına bile takmıyorlar yazıyı. Zira yazı her gün orda. Anlamı, varlığı devam ettikçe azalan her eşya gibi, duruyor öylesine. Sıradan bir tabela işte. Kipsiz kalasıca, bir de emir kipinde üstelik. Havanı Koru!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOJVnYDrIvTwWxQVyh3LJfdN5O-hvuXiIOh1vGCRfUbgbSvMPAlTEm2qYL5NG3z2hiX-BQvshygJi3fOKe8q1as22u6fs2gxgPIl8_S6ZHfKRr-RNC7h9xE-WetdDRmthWZO8ppQ/s1600/havani_koru.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="281" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOJVnYDrIvTwWxQVyh3LJfdN5O-hvuXiIOh1vGCRfUbgbSvMPAlTEm2qYL5NG3z2hiX-BQvshygJi3fOKe8q1as22u6fs2gxgPIl8_S6ZHfKRr-RNC7h9xE-WetdDRmthWZO8ppQ/s400/havani_koru.jpg" width="400" /></a></div><br />
<br />
Bu akşam, bilmemkaçbininci kez geçerken tabelanın önünden, "havalı" bir şekilde arz-ı endam eden tabelaya inat, düşündüm de, nasıl da bozuldu mahallenin havası. Her anlamda. Kendi halinde yaşayıp giden aileler bir bir terk ettiler mahalleyi. Evler boşaldı. Bacalar tütmez oldu. Bilen bilir; duvarları tutan biraz da insanların nefesidir. Yıkılmış duvarlarla, saçılmış ateş tuğlalarıyla sarıldı ortalık. Yanıp sönen ucuz lambalarla aydınlatılmış tabelalar artarken, evlerin ışıkları azaldı. Sokakların önce ışığı, sonra havası kaçtı.<br />
<br />
<br />
Sigara sağlığa zararlıdır! Eyvallah! Zararlıdır. Sonuna kadar. Ne yazık ki sadece sigara içmiyorlar o mahallede gençler/çocuklar. Başka şeyler de çekiyorlar ciğerlerine. Yasakların işe yaramadığının bir ispatı olarak; önce devriye peydah oluyor köşede; sonra da kimbilir kimleri kolaçan eden erketeci. Yaz kış fark etmiyor; "Havanı Koru" yazısına karşı, başı dumanlananlar oluyor. Başka dertleri olduğundan belki. Havasıdır, suyudur umurlarında değil!<br />
<br />
<br />
Sizin de yolunuz düşerse eğer, işte tam da o "Havanı Koru" yazısını biraz geçip de çukura doğru ilerlediniz mi; soldaki camiyi geçip dört yola doğru vardınız mı, bir sisin içine düşersiniz. Bu sis o gece ısınmak için ne bulduysa yakan insanların bacalarından çıkıp yayılmıştır ortalığa. Belediyenin kendine has yöntemlerle belirleyip "seçtiği" ailelere dağıttığı kömürlerden salınmaktadır o duman. Aldığınız bir nefesle, genzinizin yandığını hissedip, yüzünüzü buruşturduğunuz o an, zihninizden "Havanı Koru" tabelası silinmemişse henüz, eve gidip bir sigara yaksanız da olur; oturup bir blog yazısı yazsanız da.<br />
<br />
Diyeceğim o ki; ciğerler de önemli tabii ama, önce içinizi temiz tutun! Zira zaman geçerken, düzen değişiyor ve silinip gidiyor mahalleler hayallerdeki yerinden! Havasını, sahasını bilmem de; hayaller dumanlı!Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-88708223167457238752011-01-10T12:07:00.000-08:002011-01-10T12:12:41.475-08:00Öksürük!Ulen günlük,<br />
<br />
Herşey o yeni yıldan beklediklerim blogunu yazmamla başladı. Bari bir amorti çıksaydı. O bile yok. Bütün çekilşlerden alımımızı aldık. Tövbe!<br />
Adı üzerinde beklenti. Bekliyorsun! İşin içinde beklemek oldu mu o direk sıkıntı veren bir durum. Adını değiştirmeli bunun. Dilek de olmaz. Onu da tutuyosun. Bekliyosun. Oluyo, olmuyo, pek durumu belli olmuyo yani. Sözcüğü değiştirsem ne olacak. Heyhat... Hayatın hamurunda mevcut bu kontrol edilemeyen değişken. Sıksan sıksan 3-5 değişkeni kontrol edebilirsin. Onda da örneklemdi, evrendi derken göbeğin çatlar. İyisi mi vazgeçmeli bu deneysel çalışmalardan. Her şey bir cins case study. A completely new phenemenon!<br />
<br />
Mesela bu tek kişilik yaşam. Yaşam tek kişilik değil benim için. Zira her şey iki kişi için organize edilmiş. Ancak, bu durum, evdeki çorbayı ısıtıp kaseye benim koymam gerekliliğini ortadan kaldırmıyor. Hasta olmak sinirlerimi bozuyor benim. Seviglimin yalnızken en çok hasta olunca sinirleniyordum derken, ne demek istediğini anlayabiliyordum da; empati bir yana, yaşamak diğer yana.<br />
<br />
Aman işte günlük... Belkide erteleme davranışıdır bu benimkisi. Final raporu yazarken öksürük seni engelliyor da blog yazarken engellemiyor mu? Zerre kadar!Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-19160626712365010962010-12-27T03:26:00.000-08:002010-12-27T03:26:07.627-08:00To whom it may concern...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjToXURcyr09693PeObj-eGYj1jf5f41n1DANbHEd4pyFjOEcPk408QW2DMlZ0JKZiwwnITxIfVlZJSLdHV-dNggB0twSg7vjeC8rtJNl5rE7_HbxTLq0DrmuOnTGf8I_-X2xaMmA/s1600/Cover.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjToXURcyr09693PeObj-eGYj1jf5f41n1DANbHEd4pyFjOEcPk408QW2DMlZ0JKZiwwnITxIfVlZJSLdHV-dNggB0twSg7vjeC8rtJNl5rE7_HbxTLq0DrmuOnTGf8I_-X2xaMmA/s320/Cover.jpg" width="320" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div>If I talk real slowly<br />
<div class="MsoNormal"><span lang="TR">If I try real hard</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">To make my point dear, </span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">That you have my heart.</span></div><div class="MsoNormal"></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR"><br />
</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">Here I go.</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">I'll tell you, </span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">what you already know.</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">If you love me, with all of your heart.</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">If you love me, I'll make you a star in my universe.</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">you'll never have to go to work.</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">you'll spend everyday, shining your light my way. </span></div><div class="MsoNormal"></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR"><br />
</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">If I talk real slowly</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">If I hold your hand</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">If you look real closely my love, </span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">you might understand.</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR"><br />
</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">Here I go</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">I'll tell you, </span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">what you already know.</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">If you love me, with all that you are.</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">If you love me I'll make you a star in my universe </span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">you'll never have to go to work.</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">you'll spend everyday, shining your light my way. </span></div><div class="MsoNormal"></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR"><br />
</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">Here I go</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">I'll tell you, </span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">what you already know.</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">If you love me, with all of your heart.</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">If you love me, I'll make you a star in my universe.</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">you'll never have to go to work.</span></div><div class="MsoNormal"><span lang="TR">you'll spend everyday, shining your light my way.</span></div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div style="text-align: center;"><object height="400" width="250"> <param name="movie" value="http://listen.grooveshark.com/widget.swf" /><param name="wmode" value="window" /><param name="allowScriptAccess" value="always" /><param name="flashvars" value="hostname=cowbell.grooveshark.com&songIDs=24711171&style=metal&p=0" /><embed src="http://listen.grooveshark.com/widget.swf" type="application/x-shockwave-flash" width="400" height="180"
flashvars="hostname=cowbell.grooveshark.com&songIDs=24711171&style=metal&p=0" allowScriptAccess="always" wmode="window" /> </object></div>Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-64250841315028906372010-12-24T10:32:00.000-08:002010-12-24T10:32:26.443-08:00Bardak dolu mu boş mu?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKa21c0M3ekHPJXYGQfS5lIXh_yis5zmS6B4jGT6SWxxWaYHIsE4uVkN1FSlLHihhmT6M1lu1GgCFcSpx76axfrI84XmW-5iKDLiiMHC7hyphenhyphenwODDIEWHe6pEhfo-ATYGI1_zobdIw/s1600/shutterstock_64797136.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKa21c0M3ekHPJXYGQfS5lIXh_yis5zmS6B4jGT6SWxxWaYHIsE4uVkN1FSlLHihhmT6M1lu1GgCFcSpx76axfrI84XmW-5iKDLiiMHC7hyphenhyphenwODDIEWHe6pEhfo-ATYGI1_zobdIw/s640/shutterstock_64797136.jpg" width="454" /></a></div>Bu sabah menüsküs ağrısından bir denize dalarak uyandım. Yorganı elimle itekledim. Ayağımı yere basar basmaz, bu şekilde araba kullanamayacağıma kanaat getirdim. Soner'i aradım. O götürdü, getirdi sağolsun. Bardağın yarısı boş, yarısı dolu!<br />
<br />
Hatice'yi aradım. Devrilen servisten sağ salim ve de güzel bir sürprizle çıkmış. Sesi iyi gelmiyordu. "Sesin kötü geliyor." demedim. "Az geliyor." dedim. "Boyunluk var, yatıyorum evde, telefon az çekiyordur." dedi. İlaç alamıyormuş yalnız. "Bir şeye ihtiyacın olursa..." diye tembihledi. Bu hafta mutlkaya Hatice'yi görmeli dedim kendi kendime. Düşündüm. Bardağın yarısı dolu, yarısı boş!<br />
<br />
Hediyeleştik iş yerinde bugün. Herkes hevesle verdi hediyesini, herkes hevesle aldı. Güldük.Yeni bir yıla girmenin heyecanı, yeni başlangıçlar... "Bir sene daha yaşlandık, sen kaç oldun?" konuşmaları... Bardağın yarısı boş, yarısı dolu!<br />
<br />
İçimde böyle bıt bıt bıt konuşan, sürekli olumlu cümleler kuran, sesi sıcak bir şey var. Bardağın dolu tarafını işaret edip duruyor. Ben de inanıyorum onun söylediklerine. Mesela kahve fincanımda sevinçten havalara uçmuş iki kişi gördüm bugün. Yol görmedim! Bardak dolu, bardak dolu, bardak dolu...<br />
<br />
Sözde oturup akıllı uslu makaleleri okuyacaktım bu gece, bana da bakın! Belki daha sonra...<br />
<br />
Dolapta günlerdir duran tek birayı çıkardım. Dilek Teyze'nin diktiği, topladığı, Emine Teyze'nin çantanın kenarına sıkıştırdığı, annemin kavurduğu fıstığı aldım yanına. Şişeye bakıyorum. Yarısı dolu, yarısı boş!<br />
<br />
Belki onuncudur aynı şarkıyı çalıyorum. Gerçekten bardağın yarısı dolu yarısı boş. Matematiksel olarak da... Bense bardağın dolu yarısını görmek için can atıyorum. Geri yarısını düşünmek bile istemiyorum!Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-74607457434779686732010-12-20T11:37:00.000-08:002010-12-20T11:37:20.787-08:002011'den dilediklerim!<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6q_jkmXDH297OogheHT66oMNDZgq-Ywvvpdj7g7vk3btPuO3c5r_MRn91I84WKkitCccTBLjIFSyzcXMZ6S5cAILFzt7uA-fiLCOIgQmK9aRWxnrumrVJoOokrDIiFApUamUUCQ/s1600/dileklistem2011.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5552849603809648802" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6q_jkmXDH297OogheHT66oMNDZgq-Ywvvpdj7g7vk3btPuO3c5r_MRn91I84WKkitCccTBLjIFSyzcXMZ6S5cAILFzt7uA-fiLCOIgQmK9aRWxnrumrVJoOokrDIiFApUamUUCQ/s400/dileklistem2011.jpg" style="cursor: pointer; display: block; height: 400px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 198px;" /></a>2011 yılı için Pino'nun hazırladığı listeyi doldurdum. Bir nefeste buldum 10 dileği. 11. dileğim de daha çok blog yazmak olsun!Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-51349998097070500852010-12-16T14:26:00.000-08:002010-12-16T14:26:16.275-08:00Bir Mango Kadını Olamadııım!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-QGvF6D1NIuSJqHBkhFKewox8Mhddii1BtMcjqt65K6iIubrGlHk4XcZtFwg4mWmALzP1gXSpXhgJOA9mXU8rMmTMN7lDTDiKwjYLnuutUNISigPXv4R9wgO_fwVDrePT-OBubw/s1600/mango-turkiye-de-cok-seviliyor-856301.Jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="228" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-QGvF6D1NIuSJqHBkhFKewox8Mhddii1BtMcjqt65K6iIubrGlHk4XcZtFwg4mWmALzP1gXSpXhgJOA9mXU8rMmTMN7lDTDiKwjYLnuutUNISigPXv4R9wgO_fwVDrePT-OBubw/s320/mango-turkiye-de-cok-seviliyor-856301.Jpeg" width="320" /></a></div>Mango dediğin aslında bir meyve adı. Ancak amcalar nasıl bir marka yarattılarsa bu meyve adından, dünyanın her yerinde var kardeşim. Her sezon envayi çeşit model çıkarıyorlar. Rengarenk... Hakkını yemeyelim güzel ürünleri oluyor. Ancak ben ne zaman Mango'ya gitsem aynı his kaplıyor içimi. Ben bu kadar hızlı değişen bir modanın adamı değilim!<br />
<br />
Bir kere kapısında "SALE" yazdım mı zaten tamam. Sanırısın içeride I. inönü meydan muharebesi oluyor. Aynı kazağın iki ucundan tutan iki kadından biri olmak bana göre değil. Temkinli davranıyorum. Kazağın ucuna bakıyorum önce. Eğer kazağın ucunda biri varsa, hiç zorlamıyorum. Bir kazak uğruna, tırnak izi yarası sahibi olmak pek de istediğim bir durum değil.<br />
<br />
Ben alış-veriş yaparken "bu ürün bu kadar eder mi?" diye hep düşünürüm. Yani ne bileyim, modeli süper ama kumaşı beş para etmez bir şey çok pahalıysa anca gider mesela... Ama öyle bir güruh var ki, kucak kucak giysi ile kabinlere, oradan da kasaya yollanabiliyor. "Bu ürün bu kadar etmez kardeşim!" hesabını hiç yapmıyor bu tipler. O fiyata o malı satabilen Mangoya, Kiviye, Avokadoya gün doğuyor. Benim gibi hesap yapanlara da allah kolaylık versin. Hesapla dur!<br />
<br />
Bir de alış-veriş ettiği yerde ilgi görmek istiyor insan. Hallaç pamuğu gibi atılmış raflarda 38 beden aramak, bulduğun 38 beden giysinin, bir giysiden ziyade buruşturulmuş bir sümüklü mendile benzemesi irite ediyor beni. Hele o çalışanlar, kulaklarında telsizlerle gezen tipler... Sanırsın 007 James Bond. Hey James bu kazağın başka bedeni var mı? Alo 35486AB cevap ver. Ne yazık ki efendim kalmamış. Size de bu S olmaz zaten. Bir insan irisi olma durumu var. Onu biliyoruz. Başka bedeni sorduk. Tey Allahım, sen beni bu 007'lerden koru.<br />
<br />
Cinlik yapıp, madem sen sevmiyon bu Mango'yu, Mungo'yu diye düşünmeyin. Ben de kadınım. Seviyorum öyle ciciyi miciyi. En son bir kırmızı kazak aldım kendime. Kırmızı kazak bende kaç senelik hikaye. Bir de ne zaman aldığım bir ürünün insanın ensesini kaşındıran etiketine baksam; ya "casual" yazıyor ya "essential". Herifler etiketten, "çözdük seni ey müşteri!" mesajını veriyor. Lazım olanı alan sıradan insan!<br />
<br />
Bir de marka, mağaza bağımsız olarak düşündüğüm bir konu var. Daha önce tekstil sektörü ile ilgili bir projede çalştım. Üretim yapılan yerleri gördüm. Yüzlerce insan makina gürültüleri arasında, belli sürelerde sigara içme, çay molası verebildikleri zorlu fabrika koşullarında çalışıyorlar. Türkiye, Bangladesh, Çin gibi ülkelerde böyle, belkide burada anlatabildiğimden daha da kötü ne fabrikalar var. Bu fabrikalar, Marks&spencer, H&M, Mango, Zara gibi uluslararası firmalara üretim yapıyorlar. Ucuzdan satın alınan emek, dünyanın her yerindeki mağazalarda, ucuz beğeniler için, pahalıya satılıyor. Devasa alışveriş merkezlerindeki mağaza çalışanları günün 12 saati, akşam 22'lere hatta 24'lere değin satış yapabilmek için helak oluyorlar. Bazen düşünüyorum da biz hiç almasak, bu döngü bir yerden kırılır mı acaba?<br />
<br />
Ali, Veli, Hasan Amca'nın çalıştırdığı dükkan konsepti, butik konsepti, terzi konsepti... Nesli tükenen hayvanları sayıyorum sanki... Yabancıların "mass consumption" dediği, yerlilerin ne dediğini bilmiyorum, bu hır gür, bu ortam, öğütüyor insanları.<br />
<br />
Sözlerimi bir dörtlük ile sonlandırmak istiyorum:<br />
Kafa dağıtmak için gidilecek tek yer alışveriş merkezi olduğundan olacak, yolum düştü Mango'lara.<br />
Ankara dar geldi AVM koridorlarına sığamadım. <br />
Yerli yersiz hep düşündüğümden olacak,<br />
Çok arzu ettim, bir Mango kadını olamadım.Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-32818835482051598192010-12-13T11:48:00.000-08:002010-12-13T11:49:02.684-08:00Beklenen film vizyonda: Askerlik<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXnmAgz_hVO8-KT7ZYsFhqQmcX-h6i-oLXIcBtaPFntPvhUkKVRNte0WXYJvJ6uL3ykLBPGZXmDu3GQVvVUuUs1QIouFCTmJMhnBB5PVAvR7Y9PdQtuHhDvGN9dRAwLY3wet1YGA/s1600/atlet.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXnmAgz_hVO8-KT7ZYsFhqQmcX-h6i-oLXIcBtaPFntPvhUkKVRNte0WXYJvJ6uL3ykLBPGZXmDu3GQVvVUuUs1QIouFCTmJMhnBB5PVAvR7Y9PdQtuHhDvGN9dRAwLY3wet1YGA/s320/atlet.jpg" width="320" /></a></div>Sevgili günlük,<br />
Bugün canım sevgilimi askere gönderdim. Daha iki gün önce öğrendik Canım'ın acemi birliği için nereye gideceğini, meslek kurası çekip çekmediğini... Ülkenin hangi köşesine gideceğini, gitmeden 2 gün evvel öğrenmek mantıklı bir iş değil. Bu işte mantık arama! Arama! Gecenin bir vaktinde açıklıyorlar sonuçları. Buna rağmen sistem kilit oluyor. Ekranda sonucu ilk gören sevgilimdi. Asker alma dairesinin sayfasında açılan resmi duyuruyu görünce, sevinçten güller açmadı tabi sevgilimin yüzünde. Onun yüz ifadesiyle birlikte benim içim de cızzz etti. Ben de öyle bir süre baktım ekrana. Sonra, sanırım olayın ciddiyeti bir anda kafama dank mı etti nedir, hüngür hüngür ağlamaya başladım. Uykum kaçtı. Bir bira içtim. (Tabii, her zaman olduğu gibi, bir Efes'in dibini göremedim.) Ertesi gün kurbağa gibi şişmiş gözler ve bozuk bir moralle işe gittim. Bir gün daha geçti...<br />
<br />
Cumartesi sabahı 20 cm kalınlığında bir karla örtülmüştü penceredeki manzara. Görev beklemez, kısaca "yeşil don alımı harekatı" diye isimlendirilebilecek şekilde, Canım'ın orada ihtiyaç duyabileceği eşyaları almamız gerekiyordu. İnsan sürece müdahil olamayınca, orada nasıl bir ortam olduğunu her ne kadar hayal etse de, kendi yaşamadığı için, bir değişik ruh haline kapılıyor. Oysa askeriyede aşağı yukarı 1,5 yıl kadar çalıştım. Bizzat subaylarla. Tanka binmişliğim var. Helikopter simulasyonu ile hedef vurmuşluğum var. Rütbeleri ezbere biliyorum. Terhis süresini hesaplayan eğitimin senaryosunu yazdım. İç güvenlik harekatı kitapları okudum. Ben daha kıdemli asker sayılırım. Ama gel gör ki; istersen orgeneral ol, kazın ayağı pek de öyle değil. Sanki, sevgilimin çantasında bir çengelli iğne eksik olsa, dünyanın sonu gelecek... Bu ruh hali ile menüsküs ağrım dizimdeki mevzisinede konuşlandı. Bir cumartesi günü, Ankara kara bürünmüşken, ben penguen gibi yalpalarken, gerekenler listesini tamaladık sevgilimle birlikte.<br />
<br />
<br />
Pazar günü Umut ve Rabia ile birlikte götürüp bıraktık kocacığımı kışlasına. İyi ki geldiler bizimle. Ortalık hakikaten "kış" la! Bir de en son ev taşıdığımız kış böyle yağmıştı. Tam "öksüz oğlan hırsızlığa çıkmış, ay akşamdan doğmuş" durumu. Mantığı duygularına galip gelebilen bir boğa burcu kadınına yaraşır biçimde ağlamadım, sızlamadım kışlanın kapısında. Yolda Umut aynadan göz ucuyla ağlayıp ağlamadığımı kontrol etti, sordu. Gülerek uğurladım sevgilimi. İnsanın böyle zamanlarda kafası durmuyor; daha bir fazla düşünüyor. Ya da bana öyle oluyor bilemiyorum. Durmadan, en iyisi, en hayırlısı olsun diye düşünüyorum, diliyorum. <br />
<br />
Dün gece yazmaya baladığım yazı, bu gece de sürdü. Buraya kadar geldi. Az önce pencereden baktım. Kar da yağmaya devam ediyor. Bu yıl kar yağmasını hiç sevmedim ben. Zaman çabucak geçsin. Gelsin sevgilim. Sağ salim, bütün diğer askerler için de dilediğim gibi...Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-74601066255976264082010-10-26T12:25:00.000-07:002010-10-26T12:33:34.900-07:00Tiramisu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaUanAuQw0PKFP16sNa6uzEyb2bbosH07nm7qBUsl48_rp6alr5f2etsAa9-4jWitjQOnS9dndM__xfiu73fsN31QMaPObeWdkIehn39zxBuzgr05aIES6LGrCs-1D8OghxDbQaA/s1600/tiramisu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaUanAuQw0PKFP16sNa6uzEyb2bbosH07nm7qBUsl48_rp6alr5f2etsAa9-4jWitjQOnS9dndM__xfiu73fsN31QMaPObeWdkIehn39zxBuzgr05aIES6LGrCs-1D8OghxDbQaA/s640/tiramisu.jpg" width="426" /></a></div>Pek saygıdeğer, meydanlara sığmayan okuyucu kitlem, <br />
Roma seyahatini hakkıyla şu sayfadan nakletmek işini yapamamışım ama bu lezzetten sizleri mahrum etmek olmaz. Tiramisuyu memleketinde ilk tattığımızda "biz bugüne dek tiramisu yememişiz arkadaş." demiştik. Borgo Antico'daki şeker garson kızmız Claudia'nın literatürümüze kazandırdığı Tiramisu tarifini denedik. Yukarıdaki de fotosu. Calaudia'ya olan tuzlu tarifi borcumu Emine Beder'in bir dönem gazetelerden kesip sakladığım tariflerinden biri ile ödeyeceğim. Önümüzdeki Easter'a kalmasın. Önümüzdeki Easter'a Allah kerim. Buyrun bu da yukarıdaki lezzetin tarifi: <br />
<br />
Pavesini =<b> Bildiğin kedi dili bisküvisi, ithal olanlardan, 1 paket yetti.</b><br />
Whipped cream, 250gr =<b> Bildiğin az sütle hazırlanmış bir paket krem şanti</b>.<br />
Eggs, 3 =<b> Yumurta kokusuna tahammülüm yok. Ben 2 kullandım.</b><br />
Mascarpone, 250Gr (mascarpone is a kind of full-fat cream cheese often used for desserts) =<b>Trakya peynir çıkarmış ama fiyat biraz şinanay...</b><br />
Sugar, 2 spoons =<b> Bildiğin yemek kaşığı ile. Pudra şekeri varsa daha iyi olabilir. </b><br />
and one cup of coffee. = <b>Ben bunu şekerli olarak hazırladım ve biraz da acıbadem likörü ekledim. </b><br />
The ingradients have to be worked separatly.<b> (Bu az bulaşıkla güzel yemek olmaz demek :)</b><br />
take one bowl and put in there 3 egg yolk, 2 sugar's spoon and the mascarpone cheese<br />
in another bowl you have to whip the egg whites until they becomes as the snow<b> (Kabı ters çevirsen dökülmeyecek kıvamda olmalı ki çevirdim!)</b> . when you will finish to whip the eggs whites remember to put it back into the refrigeretor.<br />
Then you have to whip the cream. <b>(Kremşanti olayı)</b><br />
now you are ready to blend all the ingredients into the same bowl. take the cup of coffee and pour it in a soup plate. and now what you have to do? you have to submerge pavesini biscuits in the coffee -just for a few seconds- and then you put pavesini in a pan (it hasn't to be too big). And right after you will have done the first floor you have to add the cream in the bowl. keep doing until you will finish the ingredients. <br />
<br />
<br />
<b>Ben pasta gibi üst üste koyup yaptım. Kreması dolapta iyice katılaşırsa bu tamamdır ama hemencecik yapacaksanız cup'ta yapın derim. Tiramisu'ya cup almak lazım.</b><br />
<div style="color: #999999; text-align: center;"><b> </b><b>Tarifin etkisi aşağıdaki fotoğrafla tescillenmiştir. </b></div><b></b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1QeMQDlLBdEyuODK6MDnrYVAiUQZQhFGhl77ammiXMuq6UNe43RPtXgzpPFbm3e9cINnLmkel2KUSYCF19RnTyP550aCERuuN_NRB4i87idhEx9_u8jKMr5l0goYawZCQs1z1JA/s1600/tiramisum.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1QeMQDlLBdEyuODK6MDnrYVAiUQZQhFGhl77ammiXMuq6UNe43RPtXgzpPFbm3e9cINnLmkel2KUSYCF19RnTyP550aCERuuN_NRB4i87idhEx9_u8jKMr5l0goYawZCQs1z1JA/s640/tiramisum.jpg" width="425" /></a></div><b></b><br />
<b>Aklımda başka tilkiler dönüp dururken, oturdum Tiramisu tarifi yazdım. Tatlı yazalım, tatlı konuşalım. </b>Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-10423131172868529882010-10-12T11:13:00.000-07:002010-10-12T11:16:55.091-07:00I like it on the front seat! Three times!Bu akşam arabaya bindim. Dersten sonra arabada bıraktığım sırt çantam ön koltukta duruyordu. İçine laptop sığabilen şu spor sırt çantalarından... Bu kez içinde lap top yoktu. Notlar... Öğretim teknolojisinin tanımı, tarihi, defterime aldığım notlar, yemeyi unuttuğum meyveler, kurşun kalem, silgi vs.<br />
<br />
Spor çantam ön koltukta dururken elimdeki diğer çantaları da koltuğa attım. Biri lap top'um. Bitmeyen işleri eve götüren, getiren, işimi yaptığım cihaz. İşim, mesleğim. Dosyalarla dolu. Yazılar, notlar, raporlar, sunular, dokümanlar, fotograflar, projelerim... Özenle seçilen ve sıkça değiştirilen bir arka plan resminin üzerine dizilmiş iş hayatım.<br />
<br />
Bu iki çanta ön koltukta dururken, diğer çantanın dökülmeden orada kendine yer bulabilmesi için biraz düzenleme yapmam gerekti. Diğerlerini çekiştirdim. Kırmızı, biraz yıpranmış ve her daim içi hınca hınç dolu çantamı da ön koltuğa yerleştirdim. Fermuarı bozulmuş çantayı ne zamandır yenilemedim. Seviyorum kırmız çantamı. Parfümümü, rujumu, bir kadının gerekli gereksiz taşınabilecek ne varsa, kitaptır, peddir, ağrı kesicidir, göz kalemidir, alışveriş listesidir, faturadır, cüzdandır, kimliktir, karttır... Hepsini içeren sevgili çantamı da koydum ön koltuğa.<br />
<br />
<br />
O üç çanta arabanın ön koltuğuna sığdı. Dökülmedi, devrilmedi. Ağır geldiği için arabam bipleyerek emniyet kemeri ışığı yakmaya başlamadı. Eve gelirken spor çantamı sırtıma taktım. Lap topumu sol elime ve kırmızı çantamı sağ omzuma. Kapımı anahtarımla açtım. Evime vardım. Arabaya bindiğim an koltuktaki üç çantaya bakıp, kendi hayatıyla analoji kuran halime şaştım. Üşenmedim bir de bunu buraya yazdım.<br />
<br />
<b>Facebook'ta çılgınlar gibi paylaşılan soruya da cevap olsun: I like it on the front seat. Three times!</b>Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-54137346175505507482010-10-11T03:14:00.000-07:002010-10-11T03:14:39.777-07:00Bir konferansın ardından...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjptvtfUj_7Mo3UyAmemryBexiBVBthKhyOiEM_pSfSgK_nyb0oiN2wRU6vuj7eEbtjnP9iuPG36F4gqUviqEZCg8aYvBK14vW9bWnH_i8yYfE4ebnfb17mBXRfj47voj_4Iu_P3g/s1600/Eskisehir00648.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjptvtfUj_7Mo3UyAmemryBexiBVBthKhyOiEM_pSfSgK_nyb0oiN2wRU6vuj7eEbtjnP9iuPG36F4gqUviqEZCg8aYvBK14vW9bWnH_i8yYfE4ebnfb17mBXRfj47voj_4Iu_P3g/s400/Eskisehir00648.jpg" width="266" /></a></div>Cuma günü Anadolu Üniversitesi'nin organize ettiği <a href="http://iodlicem2010.anadolu.edu.tr/">IODL-ICEM etkinliği</a> için Eskişehir'deydim. Bana laci döpyesimi giyme fırsatı... :) Uzaktan eğitimin yönetilmesi ve değerlendirilmesinde, kurumsal alanda yaşananalardan söz eden bir sunum yaptım. Bir sonraki konferans değil de dergi makalesi olsun istiyorum! Bakalım nasıl (vakit) olacaksa...Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-29009373230470673262010-09-30T10:22:00.000-07:002010-09-30T10:22:37.569-07:00Bloguma İçimi Dökeyim!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.oliverray.ca/coffee_drinker_print_web.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://www.oliverray.ca/coffee_drinker_print_web.jpg" width="320" /></a></div> Vay arkadaş. Kaç ay oldu yazmayalı. Ekim geldi. Yarın Ekim 1, 2010. Vay arkadaş."Fast forward"a bağladık yine. Şaşkınım.<br />
Tatil planımızı yazacaktım. Zaman aşımına uğradı çoktan. Gittik gezdik geldik. (belki yine yazarım...)<br />
Sonra... Yaz yoğun geçti. İş açısından yani. İşler güçler. İzmir, İstanbul...<br />
Sonra... Beklenen an geldi çattı. Emrah jüriye girdi. Doktorasını verdi. (hala yazıyor karşımda...)<br />
Sonra... Askerlik zamanı geldi.<br />
<br />
Yeni öğretim dönemi de açıldı üstüne. Harç ödedim. "Ulan bu kayıt yaptığım kaçıncı dönem?" diye sordum kendime. Sordum! Cevabını boşverdim.<br />
Aman be günlük.<br />
Bu yorgunluk bugünkü yağmurdandır belki.<br />
Belki dizimin dibinde bekleyen laptopun baskısındandır.<br />
Aklımın içinde bir ev.<br />
Dayıyorum döşüyorum.<br />
Mozaiklerini ellerimle yapıyor, karolarını seçiyor, tasarlıyorum.<br />
(Olmayan bir salonun duvarına ne koyacağıma karar verdim çoktan.)<br />
Daha önce yazdığım o kanepeyi yerleştiriyorum evin içine.<br />
Kanepeyi yeşilli bir desenle kaplıyorum.<br />
Hayal etmeden de olmuyor, emek vermeden de...<br />
Anneciğimin sorduğu soruyu kendime sorup: "Poliyanna mıyım neyim?"<br />
İşe, güce koyuluyorum...<br />
Gidip bir kahve koyayım.<br />
Kokusundan bir nebze dostalara yollayayım.<br />
Aman be günlük... Hayat işte fazla abartmayayım!<br />
<br />
Not: Resme bayıldım. Diğerleri için bir <a href="http://www.oliverray.ca/index.html">tık</a>.Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-67459526237992900912010-06-18T13:30:00.000-07:002010-06-18T13:31:18.409-07:00Procrastination (Erteleme Davranışı) Eserleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://channelate.com/comics/2009-02-23-acceptance-speech.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="211" src="http://channelate.com/comics/2009-02-23-acceptance-speech.jpg" width="320" /></a></div>Klavyenin üzerinde gezinen parmaklar, boşuna çalışmıyor. Helal olsun sentezlediğiniz ATP'ler. Bir procrastination eseri içinse, helal olsun! Makalenin sonuç kısmını yazmaksa, şöyle dursun!<br />
<br />
Bu Haziran bir garipti. Dolu yağdı mesela, bildiğin dolu. Arabaların camlarını delip geçecek denli iri, kocaman. Ben deyim ceviz sen de yumurta... Elimizden, camdan dışarısını seyretmekten başka birşey gelmedi. Gelmez. Mesela ben camlardan, sanki evimiz taşlanıyormuş gibi sesler gelmeye başlayınca korktum, endişelendim. "Lütfen dursun şu dolu!" diye düşündüm. Yüksek sesle söyledim. Diledim. Hepsi bu! Elimizden gelen. Sonrası, arabadaki hasara bakmak, bahçeyi süpürmek, balkonu yıkamak...<br />
<br />
İnsanın sevdikleriyle ilişkileri de zaman zaman doğa olaylarıyla ilişkisine benziyor işte. Bir şeyin olacağı varsa, oluyor. Huylu huyundan vazgeçmiyor. Önceden alınan önlemlermiş, yok efendim "ben söylemiştim." lermiş... 5 kuruşluk kıymeti yok. Korkmak, endişelenmek, hayıflanmak, uykusuz kalmak, dert edinmek, üzülmek... Hepsi boş. Haziran ortası kar yağacağı varsa, yağıyor. Dolu düşecekse, düşüyor! Herşey olup bittikten sonra, artık hesap sormuşsun, başa sarmışsın olacak gibi değil. Bahçeyi düzenlemek, balkonu yıkamak ve eğer camlar kırılmışsa, onları taktırmak gerekiyor. Ve tabiiii, kabullenmek. O vakit bu kabullenme hem kendim hem de bütün sevdiklerimiz için gelsin! Amin! Bu konuya nerden geldiğim de bana kalsın.<br />
<br />
* Karikatürdeki kabullenme durumu biraz abartı ama... İdare edin artık.Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-7397381811435564872010-05-23T13:44:00.000-07:002010-05-23T13:49:49.247-07:00Kaşıklıklı Zeytinli Kekİsimde herhangi bir yanlışlık yok. Sizi merakta bırakmadan tarifi veriyorum efem. :)<br />
<br />
Günlerden Cumartesidir.(Herhangi bir cumartesi olduğundan, "c" küçük; oysa hiçbir gün herhangi değildi dolayısıyla "C" büyük. Ayraç kullanmadım. Canım istemedi. İmlayı bir kenara bırakıp devam edelim.) Sadece klavye ve araba kullanan ellere sahip olmak istemeyen obur şirin, kendini mutfağa atar. Dolapta zeytin vardır. (Antakya'dan Ruken'in zeytin salatası için özel olarak hazırladığı süper yeşil zeytinler...) Dondurucuda biraz da lor peyniri vardır. O zamaaaan tuzlu kek denemesi yapılmalıdır. Birkaç tuzlu kek tarifi okunur. 4 yumurta ile başlayanlar "yuh! Tavuk çiftliğimiz mi var? Kek dediğin en çok üç yumurta ile yapılır." denerek elemine edilir. Doğaçlama tarif için mutfağa geçilir.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5LKhi3nldosm-XDr-kCVMVPm7iezBFLgjHiDkrAF1mqyH3Nz7ueRC7cxeg0Ds6mTclInF6YmVdkhE2bopTcjSAQdpkGC9WPnFwI36NNaskTQfvQ3l8JvUAz3y7KKYRD-NUlE8rg/s1600/IMG_0118.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="267" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5LKhi3nldosm-XDr-kCVMVPm7iezBFLgjHiDkrAF1mqyH3Nz7ueRC7cxeg0Ds6mTclInF6YmVdkhE2bopTcjSAQdpkGC9WPnFwI36NNaskTQfvQ3l8JvUAz3y7KKYRD-NUlE8rg/s400/IMG_0118.JPG" width="400" /></a></div><div style="text-align: center;"><span style="color: #666666;">Eldivenleri ben diktim. Keki ben pişirdim. Kaşıklığı da ben kırdım :)</span></div><br />
Efendim dolaptan <b>3 yumurta</b> çıkarılır.<br />
<b>1 çay bardağı </b>kadar çekrdekleri nazikçe ayıklanıp doğranmış<b> yeşil zeytin </b>hazır edilir.<br />
Dondurucudan çıkarılan <b>2 cay bardağı</b> kadar<b> lor peyniri</b>, "aaaa bu donmuş, ben şunu şu kaşıklıkla bir ezeyim." denerek, <b>tak tak tak</b> diye kaşıklıkla tepesine vurmak suretiyle itina ile un ufak edilir. Bu sırada kaşıklık itina ile kırılır. Bir de utanmadan kırılan kaşıklığa şaşırılır. Kırılan kaşıklığı yapıştırma görevi derhal eşe verilir. "Bundan hayır çıkmaz, ben yenisini alayım" denir. Olayın absürtlüğüne kek piştrikten sonra, kaşıklık yapıştırıldıktan sonra, ve daha sonra hep gülünür. Keki kaşıklıklı ve güzel yapan budur! Unutmayınız.<br />
<br />
Daha sonra <b>3 dolu yemek kaşığı yoğurt</b>, <b>yarım çay bardağı kadar süt</b>, <b>1,5 çay bardağı sıvı yağ,</b> <b>1 paket kabartma tozu</b>, aldığı kadar <b>kepekli ve sade un karışımı</b>, <b>dereotu</b>, <b>kekik</b>, az <b>tuz</b>, <b>kırmızı biber</b> ve <b>1 çimdik kimyon</b> karışıma ilave edilir.Yağlanıp unlanmış kalıba dökülür. Üzerine <b>susam </b>ve <b>çörek otu</b>yla desen yapılır.<br />
<br />
Kek sürekli olarak başına gelinip gidilmek suretiyle, "Allahım, kırdığım kaşıklığa deyse bari!" şeklinde serzenişlerle 160-180 derecede yaklaşık 45 dakikada pişirilir. Kek güzel olur. Olan kaşıklığa olur. Kaşıklığa gülünür. Kaşıklıklı zeytinli kek afiyetle yenir.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEile6y12EhPt-HH0cnV1s3ask-AjUEKUlp0iwwjILSeqJpoRjw4uDZD_FYs7CYaA0MTgcltRKSDFIrUgxO8goJw95G270GdQQe_mZrZkBJ1Upz-amBrfA1-695tpN9dbbwDyYmDVw/s1600/IMG_0121.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEile6y12EhPt-HH0cnV1s3ask-AjUEKUlp0iwwjILSeqJpoRjw4uDZD_FYs7CYaA0MTgcltRKSDFIrUgxO8goJw95G270GdQQe_mZrZkBJ1Upz-amBrfA1-695tpN9dbbwDyYmDVw/s320/IMG_0121.JPG" /></a></div><br />
Not: Bu sitedeki tariflerin garantisi yoktur ama siz yine de evde deneyiniz. :)Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-87298385791186813212010-05-17T12:00:00.000-07:002010-05-17T12:13:41.940-07:00Vay Anasını Sayın Seyirciler!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://l.yimg.com/g/images/spaceball.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://l.yimg.com/g/images/spaceball.gif" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrD7z2Yeek1rlcPxgbtzDW92xD4pRuBAXL5UnPsymO0WpPErpbZGyIGwVOX4dibFkh__ivuMyLYgHXQoejEdBopFuZOHyJpE1MyeFTpl7kRSlrjGMM-YOeOR3-Yx5nKqcLzWzTEw/s400/picture_00099.jpg" width="400" /></div><div style="font-family: inherit;"><br />
Vay anasını sayın seyirciler. Çünkü ligin son maçında tirbünlerdeydim. </div><div style="font-family: inherit;">Dün akşam Galatasaray-Gençlerbirliği maçını izlemek üzere 19 Mayıs Stadı'nın kapalı tiribününde, popomu rahatsız eden gri koltuklara oturmuş; bir yandan tezahürat yapıp, bir yandan çekirdek çitliyordum. Vallahi billahi! Alnımın ortasında konuşlanan sivilce yalan söylemediğimin bir numaralı ispatıdır!</div><br />
<span style="font-family: inherit;">Maça gidişimin yeganecik sebebi, biricik sevgilimdir. Kendisi bir müddettir beni her alışveriş merkezinin olmazsa olmazı olan Galatasaray dükkanlarına çekelemekte, "Sana şu eşofmanı alalım mı?", yok efendim "Bu yağmurluğun tasarımı olmuş, alalım mı?" gibi ayartıcı sorularla beni kafalamaya çalışmaktadır. "Arda Turan'ın bir yılda aldığı parayı verirseniz, olurum size taraftar!" diyorum. Dinleyen yok, pazarlığa yanaşan hiç yok!</span> Bir maçlık ücrette de anlaşırız gerekirse.<br />
<br />
Sevgili okur, bu noktaya kadar yazdıklarımdan da anlaşıldığı üzere, futbol takımı tutmakla falan pek işim olmuyor. En son maça gidişim 8-9 yaşındayken (yani bundan aşağı yukarı 12 sene falan evvel :):) arada bir de doğum günü atlattık, altını çizmesem olmaz.) Ankara-Cebeci Standı'ndaydı. Yanlış hatırlamıyorsam bir Beşiktaş Maçı idi. O zaman nerde öyle gol olunca yanıp yanıp sönen elektronik skor tabelaları, dönüp duran reklam tabelaları. Hafızamda kalan, kocaman bir rakamın skor tablosuna yerleştirilişi. Ne rakibi hatırlıyorum, ne de sonucu. Cebeci Stadı'nın da yerinde alış-veriş merkezi yelleri esiyor zaten...<br />
<br />
Yukarıdaki paragraflarda anlatılanlardan anlaşılacağı gibi futbol'la pek işim olmuyor. (okura balık hafızalı muamelesi çeken yazar!) Nasıl olsun? Dün akşam toplum psikolojisinin ve kale arkası seyircisinin baskısıyla tribünde bir oturup bir kalkarken bile sorgulaman edemedim: "Ben işimi yaparken neden kimse benim için tezahürat yapmıyor?" Mesela ben bir konu uzmanı ile toplantıdayım. Arkadan bir ses gelse: "HAYDİ BASTIR HAYDİ DİDEM HAYDİİİİİ! TAM ZAMANI TAM ZAMANI ŞİMDİ !" Ya da tam bir senaryonun ortasındayken, Teknokent'te yer yerinden oynusa: "DİDEM SEN BİZİM HERŞEYİMİZSİN!" Ben o gazla senaryoyu yarım saatte bitirip,toplantıdan galip ayrılsam olmaz mı? Olmuyor!<br />
<br />
Olmuyor! Aslına bakarsanız futbol, klüpler, taraftarlık bazı yönleriyle güzel kavaramlar. Mesela kapısından girmeye çekindiğiniz birinin tuttuğu takımla ilgili muhabbet açıp; yarım saat içinde kanka olma ihtimaliniz var. (Bu bireysel bankacılık eğitimlerinde ele alınan bir taktikti.) Öte yandan, yok efendim sahanın ortasına bayrak dikmeler, yok efendim stadı yakmalar. Barça taraftarı dün akşam güzelim La Rambla Caddesi'ni yakmış! Ben bu işlerden hazzetmiyorum! Vallahi hiç hoş olmuyor!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEih0swTX2UqrXsGtL2gDas33UO_GvfPnqlqceRqDx5jkZil4wBdAgSz1farfryLppJoeRhOktHQN0DXLto__5ExJhr3oUZ0CKKECE2Vb17JtfaBk6-a9pl9jufKIt7eXOd0TtCNRA/s1600/24sport-FC-Barcelona-fans-006.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="267" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEih0swTX2UqrXsGtL2gDas33UO_GvfPnqlqceRqDx5jkZil4wBdAgSz1farfryLppJoeRhOktHQN0DXLto__5ExJhr3oUZ0CKKECE2Vb17JtfaBk6-a9pl9jufKIt7eXOd0TtCNRA/s400/24sport-FC-Barcelona-fans-006.jpg" width="400" /></a></div><br />
Öte yandan tribünde maç izlemenin keyfi de bir ayrı. Öyle bir ortam ki; günlük yaşamda ayıplanacak, tu-kaka denecek ne varsa, orada mubah! Misal, yanındakiyle aynı renk giyindin. Dakkasında "ikiz eşek" damgasını yersin. Burda öyle bir durum yok. Asıl giymezsen racona ters. Misal, küfretmek serbest! Hakemin yakınlarına sayıp sövmeyen bizden sayılmıyor. Bir de mantık kuralları o kapıdaki hapisane girişini andıran turnikelerden geçemiyor anladığım kadarıyla. Bu çıkarıma, maçı (2-1) kaybetmişken, şampiyon olamayan Fenerbahçe'yi düşünerek, sahada Ankara havası eşliğinde göbek atarak ligi 3.lükle kapatan Galatasaray taraftarlarının arasında iken vardım. Şunu da itiraf edeyim ki: "Kocacım bu sizin takımın içi geçmiş!" diyerek maçı izlemeye başlayan ben, maçın sonunda kendimi sevinç içinde "Bursaspor!" tezahüratı yapaerken buldum. Hey Allahım, sen aklıma mukayyet ol! O nasıl bir coşku, nasıl bir adrenalin. Gittiğmiz maç iddiasız bir maç olduğundan, tıklım tıklım değildi. Tabiri caizse, saha full çekse, adrenalinle birlikte salgılacak aşırı testesteron, ortamı çekilmez hale getirecekti. Adı geçen salgılar düşünüldüğünde, bu kadarı bana yetti!<br />
<br />
Bir başka gözlemim de şu ki; taraftarlık sahada, maçta bitmiyor. Evde, kırda, plajda, metro istasyonunda devam ediyor. Yahu kardeşim 20'lerinin ilk yarısında, üflesem uçacak, osuruktan bir kız çocuğunun karşı perona gelen vagonun içindeki Fenerli gneçlere hareket çekmesi nedir? Dokuz kusurlu hareketten biri midir?<br />
<br />
Hah! bir de bu var tabi. günlük yaşamdaki her şeyi futbol terimleriyle anlatmaya çalışmak. "Abi tam alıyoduk ihaleyi, top direkten döndü!"<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjq8M1NoIhxtiWKxNgibYcca1PTHyxJN70VGlEnlArTbV3OMhgVVDV0wOpbPOrF62Q5W5oedk8mocH6zjDssrNPvB43AvWb2XsWxIlVJP02cXjPZ6C6q3QNHK56WOmGQb89CCpP8w/s1600/Untitled.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="268" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjq8M1NoIhxtiWKxNgibYcca1PTHyxJN70VGlEnlArTbV3OMhgVVDV0wOpbPOrF62Q5W5oedk8mocH6zjDssrNPvB43AvWb2XsWxIlVJP02cXjPZ6C6q3QNHK56WOmGQb89CCpP8w/s400/Untitled.jpg" width="400" /></a></div><br />
Benden Galatasaraylı olur mu? Bilinmez. Alsınlar Mekteb-i Sultani'ye olayım! demek için de artık çok geç. Fakat, futbola ilişkin gözlemlerime dayanarak şunu söyleyebilirim ki; ülkeyi böl ve yönet yöntemi ile idare edenler; futbolu da aynı yöntemle idare ediyorlar. Futbol bir anda bir oyun omaktan çıkıp, kimseye, hatta diğer spor dallarına bile, yaşam hakkı tanımayan, ayrılıkçı, faşist, iğrenç bir öç alma oyununa dönüşüyor. Futbolda dönen paralarla üstesinden gelemediğimiz ne çok soruna ilişkin ne çok güzel şey yapılabilir diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bendeniz bu oyuna, en azından bir süre daha, bulunduğum yerden bakmayı tercih ediyorum.<br />
<br />
Not: Hala ofsayttan çakmıyorum. Ha bir de blog dünaysını sallayan ve basın tarafından sevilmeyen sağlam futbol blogu yazarlarına selam olsun!Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-83297810999665220382010-05-03T13:44:00.000-07:002010-05-03T13:44:41.033-07:00Noktası, virgülü kendi yerini bulsun!<meta content="text/html; charset=utf-8" http-equiv="Content-Type"></meta><meta content="Word.Document" name="ProgId"></meta><meta content="Microsoft Word 12" name="Generator"></meta><meta content="Microsoft Word 12" name="Originator"></meta><link href="file:///C:%5CUsers%5CDidem%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_filelist.xml" rel="File-List"></link><link href="file:///C:%5CUsers%5CDidem%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_themedata.thmx" rel="themeData"></link><link href="file:///C:%5CUsers%5CDidem%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_colorschememapping.xml" rel="colorSchemeMapping"></link><style>
<!--
/* Style Definitions */
p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal
{mso-style-unhide:no;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:"";
margin:0cm;
margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:12.0pt;
font-family:"Times New Roman","serif";
mso-fareast-font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:EN-US;
mso-fareast-language:EN-US;}
.MsoChpDefault
{mso-style-type:export-only;
mso-default-props:yes;
font-size:10.0pt;
mso-ansi-font-size:10.0pt;
mso-bidi-font-size:10.0pt;}
@page Section1
{size:595.3pt 841.9pt;
margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt;
mso-header-margin:35.4pt;
mso-footer-margin:35.4pt;
mso-paper-source:0;}
div.Section1
{page:Section1;}
-->
</style> <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUu3Py0h9lwP9DHpd3Qg590XXI8jMxLYDF0qn3rUx2Efam1bhYjS-BafxpMDEL_yMCgMQZIdAGVyNGX0rcgdQPqrigsZW10hRzQyAsSkJOPAv2G2q-0MgC42XqFyj1sxRECBA8aA/s1600/kelebek.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUu3Py0h9lwP9DHpd3Qg590XXI8jMxLYDF0qn3rUx2Efam1bhYjS-BafxpMDEL_yMCgMQZIdAGVyNGX0rcgdQPqrigsZW10hRzQyAsSkJOPAv2G2q-0MgC42XqFyj1sxRECBA8aA/s200/kelebek.jpg" width="179" /></a></div>Cama çarpan kelebeklerin ölmesinden,<br />
<br />
Kanadın geride bıraktığı toz zerresi kadar etkilenmeden<br />
<br />
Yaşamayı öğrendim ben.<br />
<br />
Siz ki ne desem, inanacaksınız<br />
<br />
İnanmayı kendine huy edinmiş<br />
<br />
Bir iki bacaklısınız.<br />
<br />
Kimi gün,<br />
<br />
Dört olsaydı da fark etmezdi diye düşünüyorum işte<br />
<br />
Böyle boş şeyleri düşünmek benim işim.<br />
<br />
Dört, altı, sekiz, hatta kırksekiz…<br />
<br />
İlle çift olmalı ille,<br />
<br />
İlle bir hususa takılacaksanız…<br />
<br />
Kelimelerle oynamayı iyi bilen<br />
<br />
İyi sayan, iyi söven, iyi yalan söyleyen…<br />
<br />
Her sabah uyandığında aynadan kendine<br />
<br />
Kocaman bir palyaço sureti gönderen<br />
<br />
Ben değildim derken<br />
<br />
İlle de birileri vardı<br />
<br />
Her gün kendini inkâr eden<br />
<br />
Bu garip şey, bu inkâr, bu gariplik, bu yoksunluk<br />
<br />
Pencereye çarpmadan evvel<br />
<br />
Çoktan zehirlemişti kelebeği zaten!Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-32287421586166332272010-03-14T01:57:00.000-08:002010-03-14T01:57:37.644-08:00PAZARIN KASVETİ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEje22_kMVk0I_iTMdRiR1chdcQIEiT4jbdh0KXYwfU-eMs4PfQXGMfZQ5BnCzpLXgtZbI6Ka7udujPBKI89AKqqbHPSVt_C_i6Ivc1eSLC2rusk6olvC1DhYExuA5WcaqzChXraHg/s1600-h/DSC00750.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEje22_kMVk0I_iTMdRiR1chdcQIEiT4jbdh0KXYwfU-eMs4PfQXGMfZQ5BnCzpLXgtZbI6Ka7udujPBKI89AKqqbHPSVt_C_i6Ivc1eSLC2rusk6olvC1DhYExuA5WcaqzChXraHg/s400/DSC00750.JPG" width="300" /></a></div>Şikayet etmekten hez etmiyorum.<br />
Haz etmek onaylanan bir eylem değil.<br />
Öyleyse şikayet etmek onaylanabilir (mi?).<br />
Doğru düzgün çıkarımlar yapmayı bize doğru düzgün öğreten oldu mu?<br />
Olmadı?<br />
If->then->else, what if???<br />
Kafamda ne pişirsem, ne taşırsam, ne yazsam...<br />
Ne çizsem, ne çizseler, ne öğrenseler?<br />
Daha iyi anlatsam, daha iyi anlasam.<br />
Daha çok okusam, daha çok<br />
Ben bana yetsem,<br />
Herbişey yetse<br />
Az gelmese...<br />
Hiç korkmasam, hiç utanmasam.<br />
Amaaaan! <br />
Boşverin okumayın bu blog postu.<br />
Yazar pazarın kasvetine kapılmışsa. Boşverin!<br />
Bir pazarı daha katledin!<br />
<br />
Not: Bu post artık var olmayan bir vişne ağacına ithaf edilmiştir.Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-19417311.post-88794367933383500292010-02-27T12:38:00.000-08:002010-02-27T12:57:40.367-08:00Dün akşamDün akşam Erkin Koray konserindeydik.<br />
Dip sahneyi sevdim.<br />
Biranın 10 lira olmasını değil.<br />
Erkin Baba'nın ilerlemiş yaşı ile sahnede durmasını sevdim. canlı dinlemek güzel.<br />
"Neyse biz bunu boş verelim!" demesi değil.<br />
Güzel bir akşamdı.<br />
Daha da güzel olur muydu? Elbette!<br />
<br />
Kalite kötü ama atmosfer hakkında fikir verebilir. Buyurun izleyin!<br />
<object height="344" width="425"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/VbbR6kZUWAI&hl=en&fs=1"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowscriptaccess" value="always"></param><embed src="http://www.youtube.com/v/VbbR6kZUWAI&hl=en&fs=1" type="application/x-shockwave-flash" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" width="425" height="344"></embed></object>Serendipityhttp://www.blogger.com/profile/02826713468422818799noreply@blogger.com0