24 Haziran 2008

Bir nefes İzmir


İzmir’in kavaaakları, dökülür yaprakları. Bizzat gittik, gördük, geldik. Efendim pek tatlı, ancak kısa bir bir tatildi. Anne babamızın elini öptük. Lezzetli yemeklerinden yedik. Karpuza doyduk. En önemlisi hasret giderdik. Bu hasret denen şey yaşla doğru orantılı olarak artan bir tad bırakıyormuş damakta. Öyle dedi annem. Anladım demek kolay yaşamak zor belli ki. Belki anne olunca. Kim bilir?

Pazar günü Alaçatı’da tüylerimi diken diken eden serin sularda yüzdüğüme kendim bile inanamıyorum. Kumruyu yediğime inanıyorum! He he…. Fotoğraftan bile kokusu geliyor şimdi. Hmmm mis gibi. Sakızlı dondurmanın ve Alaçatı’nın lavanta kokulu esintisinin fotoğraflarını çekmedim. Kimsenin canı çekmesin. Tanrı kimseyi bozkıra mahkûm etmesin.

İşin özü tadı damaklarda kalan bir üç gün geçirdik. Şimdi geri dönmeli mi tezin telaşına? İşin gücün telaşlına. Döndüm bile. Darısı bir dahaki tatile …

Giderek artan bir şekilde İzmir milliyetçisi olma yolunda ilerliyom Gari! (Teşekkürler Kocacım!)

3 yorum:

Umut DURAK dedi ki...

"Tanrı kimseyi bozkıra mahkum etmesin." inşallhhhhhhh!!!!!

elegimsagma dedi ki...

kardeşim niye ankarada yaşıyonuz o zaman yaaaa? izmir var istanbul var nadide pek çok deniz kenarı şehir var! nankörler sizi! insan ekmek yediği kaba tükürür mü pisler miydi neydi oyle bi laf vardı. cık cık!
imza: ayaşlı, şşşş!

KuzeyGüney dedi ki...

Ya Didemmm, İzmir deme bana yaaaa. Çok kıskandım sizi:(