25 Şubat 2006

İDİL

Antalya dönüşü! Demek Eylül 2000 miş. Yağmurlar başlamıştı zaten. Varlık dergisinin sayfalarını çevirerek varıyorum Ankara'ya. Aşağıdaki dizeler yer ediyor aklımda. Geçen günkü baş ağrılı akşam üzeri gidip aldım işte Akgün Akova'nın "Sevdiğim Kadın Adları Gibi" adlı şiir kitabını. Sırf bu şiiirin hatırına. Yoksa ne İdil diye birini tanıyorum. Ne İdil beni.

İdil

baban
yorgun bir tilki gibi uyuyor
ve doğduğu ormanın
avcılara satıldığını görür düşünde

annen
derin bir yara izi gibi uyuyor
eline bir bıçak geçse
kimden başlayacağını bilmiyor

kız kardeşinin uykusu
senden kalan solmuş bir giysi gibi
yanıt arıyor geceleri
"kuşlar neden ağaçların en uç dallarında uyurlar"
sorusuna

erkek kardeşin
açık bi' dolap kapağı sanki
içinde patlak bi' futbol topu
yırtık bi' Hayat Bilgisi defteri
ve kırık not yağmurları

sen uyurken
yaralarını sardığın için sevgili İdil
bazı sabahlar güneş geç doğuyor
ve yıldırım gibi içine düşen duygular
salyangozlar gibi
ağır ağır terk ediyorlar seni

aşk denilen şey
onların bıraktığı
fosforlu izler
yüreğin duvarlarında

Akgün Akova / Varlık Dergisi Eylül 2000 sayısı

23 Şubat 2006

20'lik diş


Akşam üzeri başımda yer edinen şu baş ağrısının tek müsebbibi 20 lik dişim değil elbet. Gün boyu dersine girdiğim, her davaranışları ayrı abartılı çocuklarımın da bu işte payı büyük. Şükürler olsun ki ders dediğin bitiyor. Geriye bir tortu kalıyor yazık ki. Böyle akşam vakitleri bir cansıkıntısı baş ağrısının elinden tutup geliyor işte.
Herneyse...
Bloguma uzunca bir aradan sonra yazdığım satırlar da pek bir sıkıntılı oldu. E insanlık hali. Heyheylenmek de olası. Bak hala çocuklar bağırıyor kulağımın içinde. Oysaki sağ kulağım uğulduyor bir yandan. Yanağım şiş. Anlayacağınız bu 20 lik diş zor bir iş.

12 Şubat 2006

Gece yarısı expresi

"Gece yarısı expresi" adını çok duydum. Türkleri kötüleyen film tanımlamasıyla hafızamda yer eden filmi izlemek farz olmuştu çoktandır. Oturdum izledim. İşin kötü yanı, filmde olan olaylardan bir tanesi için bile; "hadi canım bu bizim ülkemizde olmaz!" diyemedim. Bazı sahneler gerçekten çok kötüydü. Kanlıydı, karanlıktı, bile bile yapılmıştı, aşikardı.
Her gün haberlerde bu filmde yer alanlardan kat be kat korkunç sahneleri izliyorum ben. Hem de yaşandıktan kısa bir zaman sonra. Gece yarısı expresinin makinistliğini yapanların bu sahneleri yaşatanlarla aynı hamurdan oluşu şaşırtmıyor beni nedense. İnsanlardan sabun yapıldığını duyduğum bu dünya beni şaşırtmıyor. Üzgünüm!

05 Şubat 2006

Talebe =? Öğrenci

Aktif öğrenme stratejilerinin yaygınlaştırılmaya çalışıldığı günümüzde, dikkat çekici bir kaç cümle...

"...Genç kuşaklar Batı'nın bit pazarından ithal edilmiş bu hazır elbiselere küçümseyerek bakıyor. Hoca öğretmen olmuş talebe öğrenci. Öğretmen ne demek? Ne soğuk ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. Hoca öğretmez, yetiştirir aydınlatır, yaratır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan."
(Cemil MERİÇ,İletişim Yayınları 2004, Bu ülke, sf:99)

01 Şubat 2006

YÜRÜMEK


Elimde bir nazım Hikmet şiir kitabı var. Staj yeri arıyorum kendime. Yaşım desen onaltı bile değil. Babam panikle elimdeki kitabı saklamamı istiyor! "Aman kızım başına bi bela almayasın." Ne yaşananlar var dağarcığında kim bilir babacığımın?
Bugün dağarcığımda Nazım Hikmet şiirleri ile yaşıyorum ne mutlu bana. İçimde bi yerde yankılanıp duruyor Usta'nın dizeleri. Yürekten, gülerekten yürümek.....

YÜRÜMEK

Yürümek;
yürümeyenleri
arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak
yürümek!..

Yürümek;
dost omuzbaşlarını
omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup
yürümek!..

Yürümek;
yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını
bilerek
yürümek...

Yürümek;
yürekten
gülerekten
yürümek...