28 Temmuz 2009

Her sabah kapıdan çıkarken...



Anahtarları yanıma alıyorum. İçimden bir ses her gün kapıya geldiğimde tekrar ediyor: "Sakın unutma". Bunca sene hep kapıyı çekip çıktığım, eve dönünce kapıyı açık bulmaya alıştığım için olsa gerek, durmaksızın hatırlatıyorum kendime. Önemli çünkü; eğer kapıyı çekip çıkarsam, arabanın anahtarı da içerde kalırsa; işe geç kalırım. Toplu taşımla işe gitmeyi unuttum mu ne? Unuttum!

Sabahları, işe giderken, güneşe karşı araba kullanıyorum. Dönerken de... Güneşliği kapatıyorum. Gözlüğümü takıyorum. Bütün önlemleri alıyorum anlayacağınız. Radyoda aynı adamlar konuşuyor. Yalnız başıma, otomobilimin içinden gülüyorum onlara. Yandaki otobüsten bana doğru yöneltilen bakışları hissediyorum. Hissetmemem mümkün değil. Bakışlar yabancı değil. Tanıdık. Unutmadım!

Sabahları yürürken düşünürdüm. İnsan yürürken, hele bir de yalnızsa, düşünüyor. Şimdi de araba kullanırken düşünüyorum. İkisi aynı değil. Düşündüklerim de aynı değil üstelik. Daha başka kaygılarım var. Daha büyük? Ya da belki daha küçük? Belirsiz... Bilmiyorum!

Bazen diyorum ki: "İnsanoğlu dediğin doyumsuz". içimdeki ses de cevap veriyor: "Sen de pek farklı sayılmazsın"! O da haksız sayılmaz hani. Böyle zamanlarda, nasıl demeli, bir kız çocuğunun sebepsiz huysuzluğunun son bulmadığı durumlarda, yapacak pek de fazla bir şey yok. Ben benim. Huyum böyle benim. Kız çocuğu, yabancı değil! O da benim!

Kapıyı kapatıyorum! Avucumun içine bakıyorum. Anahtarlar elimde. Arkama bakmaya gerek yok! Geride bıraktığımı biliyorum. Yürüyorum.

Hiç yorum yok: