08 Aralık 2007

Sıdıka Saka


“sıdıka saka'ya tıkladığımda yeni yazılar görmek istiyorum, ilgili kişinin dikkatine!“ yorumunun bir Cumartesi akşamı yorgun dimağımı silkelemesiyle kendime geldim. Aslında tüm sorun kendime gelemeyişimden kaynaklanıyor ya neyse…

Haftalardır süren taşınma sürüncemesi nedeniyledir ki, evet tam üçüncü Cumartesimiz de ev arayarak geçti. Avukat görüşmeleri çin harcanan zamanı dahil etmiyorum. Üstelik henüz herşey netleşmiş de değil. Hala sürüncemede olma özelliğini koruyor. Ev sahibemiz parasına kıyar da taşınma masraflarımızı bir zahmet edip karşılarsa taşınacağız. Yok efendim karşılamazsa… Neyse ortada bir adamsendeci, vurdumduymaz tam Türk usulü bir durum var. Ve bu Türk usülü durum benim şu anda oturduğum ve ilk kez kendi evim olmuş olan evimde hiç bir şeye dokunmak istemeyişime, haftasonlarımı bu uğurda feda edişime, huzursuz bıt bıtcı ve stresli bir insan oluşuma, başka işlere konsantre olamayışıma, yatıp kalkıp “ev sahibi, emlakçı, kira, depozito, evden eve nakliyat” gibi az kullanılması daha sağlıklı sözcükleri sıkı sık telaffuz edişime sebebiyet vermekte. Bi süredir bi miktar dellenmekteyim. Cumartesileri “pik” yapıyorum üstelik.

Bir de bu koşuşturmaca içerisinde bitmemekte ısrarlı bir en başından defolu proje var ki, o da ayrı bir alem. Ayrıca, bir de bu arada dokunmakta, odaklanmakta, yazmakta ve planlamakta güçlük çektiğim tez de var. Hayır bişey yaptığım yok. Arada ödediğim kallavi kredi borcunu da anmadan geçemeyeceğim. Kafam rahat değil. Bi de bu arada çocuk yapmak falan konularıyla ilgili muhabbeteler geçiyor. “Evet evet fazla ertelemeyin canım” şeklinde “yeni evliye nasıl psikolojik baskı yapılır?” başlıklı kongrelerden börtlemiş cümleler, üzerine vazife olmayan kişiler (yakınlarımı tenzih ediyorum, uzaktan alakasız kişiler, herkes alınmasın olur mu?) tarafından telaffuz edilmekte. Stres katsayım katlanarak artmakta. “Size neeee!” diye bağıramamaktayım. Bütün bu yukarıda listeli sebeplerdendir ki, yazmayı ertelemekteydim. İki satır keyifli Ayşe Arman tarzı yazı yazayım da okuyucuyu şenlendireyim diye beklmekteydim. “Evet sevgili okurlarım bu yazıyı şu anda tatilde bulunduğum yerden, otel odamdan yazıyorum. Yazımı gazeteye gönderir gödermez o ekşından bu ekşına gark olacağım" şeklinde devam eden cümleler hayal etmekteydim, etmekteyim. Durum: yarın mümkünse kuaföre gidicem, saçı başı kestirip boyatıcam. Belki iyi gelir. Ha bir de yılbaşı bileti aldım. Durum durum bu durum, gelin gelin bizde oturun.

Yeni yazılar bekleyen tüm okuyucularım, RTÜK sebebiyle argo ve küfür katsayısı sınırlanmış, usturuplu bir blog yazmaya çalıştım sizlere bu akşam vakti. Hale-ti ruhiyesi (ingilizce mood tabir edilen) ev sahibinin iyi saatte olsunlarıyla sabote edilmiş bulunan yazarınız Sıdıka saka iyi geceler diler.

Not:Yazıyı renklendiren hırka Sıdıka Saka kişiliğimin kimliği niteliğinde olup, bizzat tarafımdan 3,5 numara şiş ile imal edilmiştir. Renk ve desen çeşitliliği ile dünya üzerinde bir örneğinin olmayışı, kendi el emeğim oluşu, iplerin anneannemin anısı oluşu ve bir dönemi temsil edişi özellikleri bakımından bence louvre müzesine konacak denli değerlidir. Buradan sizlere sunmaktan büyük gurur duyarım!

2 yorum:

elegimsagma dedi ki...

1. klişe olsa da seviyorum: "her gecenin sonu aydınlığa çıkar"mış.
2. öyle bi eve taşıncaksınız ki, yaşadığınız konfor ve ferahlık size tüm bu sürecin ruhsal yükünü unutturcak bence.
3. yeni evinizde sıcaktan emrah'ın ateş 40'a cıkcak. tişörtle afakanlar bascak, o kadar yane.
4. hayat siyahlar, beyazlar ve çoğunlukla grilerle doludur. hepisini bloga döktürmek gerek ki meraklı okur havadissiz kalmasın.
5. arada dürterim ben yine.
6. hırkan fazla nevi şahsına münhasır. bende de var öyle bişey benim ördüğüm ama daha sade, muhtemelen becerisel farklarla acıklanabilir:)

anl dedi ki...

bir söyle bin ahhh işit olmuş durum :):):)anaaam çocuk yapın diyen üzerine vazife olmayan densizler de kim yahuuu, çocuk ne yauuu ayağına dolanır insanın bööle, atsan atamazsın satsan satamazsın, ne gerek vaar,ben olsam hayatta yapmam (şaka tabü)ama sen bunu duymak istiyon galba.hehe.ev işine gelince tebdili mekanda ferahlık vardır demişler, ne güzel di mi :)