30 Eylül 2010

Bloguma İçimi Dökeyim!

 Vay arkadaş. Kaç ay oldu yazmayalı. Ekim geldi. Yarın Ekim 1, 2010. Vay arkadaş."Fast forward"a bağladık yine. Şaşkınım.
Tatil planımızı yazacaktım. Zaman aşımına uğradı çoktan. Gittik gezdik geldik. (belki yine yazarım...)
Sonra... Yaz yoğun geçti. İş açısından yani. İşler güçler. İzmir, İstanbul...
Sonra... Beklenen an geldi çattı. Emrah jüriye girdi. Doktorasını verdi. (hala yazıyor karşımda...)
Sonra... Askerlik zamanı geldi.

Yeni öğretim dönemi de açıldı üstüne. Harç ödedim. "Ulan bu kayıt yaptığım kaçıncı dönem?" diye sordum kendime. Sordum! Cevabını boşverdim.
Aman be günlük.
Bu yorgunluk bugünkü yağmurdandır belki.
Belki dizimin dibinde bekleyen laptopun baskısındandır.
Aklımın içinde bir ev.
Dayıyorum döşüyorum.
Mozaiklerini ellerimle yapıyor, karolarını seçiyor, tasarlıyorum.
(Olmayan bir salonun duvarına ne koyacağıma karar verdim çoktan.)
Daha önce yazdığım o kanepeyi yerleştiriyorum evin içine.
Kanepeyi yeşilli bir desenle kaplıyorum.
Hayal etmeden de olmuyor, emek vermeden de...
Anneciğimin sorduğu soruyu kendime sorup: "Poliyanna mıyım neyim?"
İşe, güce koyuluyorum...
Gidip bir kahve koyayım.
Kokusundan bir nebze dostalara yollayayım.
Aman be günlük... Hayat işte fazla abartmayayım!

Not: Resme bayıldım. Diğerleri için bir tık.

2 yorum:

coraline dedi ki...

bu sonbahar çok fena di mi??hep yaz olsun gönlümüz neşeyle dolsun:)

KuzeyGüney dedi ki...

Sekerim ben de an itibariyle el memlekette cay demledim, laptopum dizimde, makalelerim yanımda...Ayni format sayilir.
O hayallerinde dosedigin ev gibi bir evin olsun, yesil desenli kanepesinde ma-aile oturun, eş-dost da otursun, kıvrilsin, yatsin. Ocakta hep çay kaynasın ya da kirk yıl hatırı olan kahve.
Velhasil Polyannacılık iyidir. Opuyorum.