05 Ağustos 2007

Ankara'da susuz olmak zor iki gözüm!


Ankara’da sürüp gelen, süre giden, sürüklenip duran yaşamım boyunca daha önce de “susuz yaz” lar yaşadım, ama hiç bu kadar sinirlenmemiştim doğrusu. Zaten ülkemizde adettendir; yumurta kapıya dayanmadan önlem alınmaz. Gerçi şu son yıllarda küresel ısınma problemine dünyanın bakışı irdelendiğinde de benzer bir “adam sende”ci tutumu görmek mümkün. (Dünya türk olsun diyenler haklı mı çıktı nedir? ) Bu “adam sende”ci tutum “su” gibi sudan olmayan konularla ilgili olarak ortaya konduğunda tehlike çanları çalmaya başlıyor. Bu sabah eski DSİ Genel Müdürü diyor ki: “Eğer traş olurken harcadığınız suya dikkat etmezseniz, “adam sende”ci olursanız, sularınız yedi günde bir kez de akabilir.” Haydaaaa!

Evet, bu yılın yağış açısından fakir bir yıl olduğu gerçek, üzerinde nehrin adı yazan onlarca köprüden geçtim bu yaz; değil nehir, dere bile akmıyordu yataklardan. Bu görüntü bugün yaşadığımız sıkıntıyı benim kafamda “gerçek” hale getirmeye yetmiyor ne yazık ki! Ankara sokaklarında yol kenarlarını sulamak üzere, bir batında ortaya çıkıveren, üzeri “Alo sulama” yazılı, süslü, tankerleri görünce; bir ara her kavşakta arz-ı endam eden ve artık atıl durumda bulunan havuzları, şakır şakır akan şelaleleri hatırlayınca; su politikasıyla ilgili yapılan yanlışları okuyunca tansiyonum yükseliyor! Biri bana bir bardak su versin! Bu sırada çeşmeyi çok akıtmasın. Bardağı çalkalamasın! Dişini temizlerken suyu musluktan almasın! Çişini yapınca sifona basmasın!

Evet “Su akar, Türk bakar” atasözüne layık bir davranış sergiledik. Küçükken elini yıkadıktan sonra musluğu kapatmasını öğrenemeyen çocuklar, büyüyünce yanlış kararlar aldılar da o yüzden mi bu hale geldik? Bilmiyorum. Bildiğim susuzluk ve sıcak bir araya geldikçe Dune’un Çöl gezegenini anımsadım. Ornitopterimize binelim, damıtıcı giysilerimizi giyip gidelim burdan diyemeyeceğimize göre! Aklımızı başımıza devşirmenin zamanı geldi. Taşıma suyla, değirmen dönmeeeez !

Dün bu satırlar taşınabilir bellekte, blogdaki yerini almayı beklerken; Ankara'nın meşhur gençlik caddesinden (Anıtkabir duvarıyla sınırlanan cadde) Tandoğan'a ,(milyonların toplandığı meydan) doğru ilerliyorduk. Sağımızdaki binaların suyu kesikti. Solumuzda, Anıtkabir'in bahçesinde ise kaldırımları ıslatan yoğunlukta bir bahçe sulama faaliyeti egemendi. Sahi ya egemenlik kayıtsız şartsız kimindi? Ve acaba Atatürk bu manzarayı görseydi ne derdi?

Ve işte son söz: ankara'da susuz olmak zor iki gözüm. Hem madden, hem aklen!

1 yorum:

kuramlar dedi ki...

merhaba tesadüfen rastladım sormak istediği sen kurtuluş ilköğretim okulundan mı mezun oldun ??