09 Ağustos 2009

Hakiki "Çamur"

Herkesler yazdı. Ayşe Arman yazı dizisi yazdı. Sıra bendeniz “Kamber”e geldi. Kambersiz düğün olmayacağından ben de aklımdakileri yazayım. Kurtulayım!

Dedem ikinci eşini kaybettikten sonra, ben evlenecem diye tutturduğunda ben lisedeydim. (İikinci eşini ilk eşine kuma olarak almış, ve bana kalırsa çocuklarının hayatında koca bir çentik açmış bir dededir.) Kendi dedemin düğününe gitmişliğim; kraliçe 3. Elizabeth olarak tabir ettiğim son “babaanne”min nişan alışverişleri yapıp bilezik alışına şahit olmuşluğum var. Bu macera başka bir yazının konusu olacak kadar çok ayrıntıyı bir arada içeriyor, biz ana konudan sapmayalım. Dedem evlenmek istediğinde yaşı altmışların ikinci yarısı idi sanırım. “Aldıdığı” kadın ondan belki 5-10 yaş daha gençti. Dedem hatunu, can yoldaşım olsun, yemeğimi yapsın, “yatağımı ısıtsın” diye aldı. Evlendikten sonra toplasan 2 ay yaşadı yaşamadı. Hakiki Çamur'un başına da aynısı gelebilir. Yılmaz Özdil'in tabiriyle "matkap"lar da bozulur!


Şimdi Sayın ÇAMUR’da tıpkı dedem rahmetlinin çığırdığı türküyü çağırıyor. Ayşe Arman beni çileden çıkaracak bir şekilde “alan razı, satan razı” yazmış. Alanın-satanın, hatta haber yapıp yazısını yazanın da razı olduğu bu durumun arkasında bir sürü hastalıklı yaklaşım tarzı, sistemin bir sürü aksayan çarkı yer alıyor:

Kadını hala alınıp satılan bir meta olarak gören “zihniyet”!
Aşırı feminist söylemlerden tiksindiğim aklınızın bir kenarında duradursun lütfen. Ama bu alma satma yaklaşımının değişmmemesi de beni tiksindiriyor. Öyle ki; yüksek tabir edilen sosyo-ekonomik düzeyde ve hatta çalışan kadın söz konusu olduğunda bu alıp satma işi şekil değiştiriyor, ama yaklaşım aynı iğrençlikte kalıyor. Kadını almak! Ne alıyorsak artık? Bu yaklaşımı meşru gören zihniyet, ülkenin unutulan diğer illerinde, bizim hiç gidip görmediğimiz yerlerde, zor şartlar altında, yaşam mücadelesi veren bir sürü kız çocuğunun, onbeşinde, onaltısında hatta kimi zaman onunda evlendirilmesini meşru kılıyor. Ben sekizinde evlendirilenin hikayesini yerinde dinledim, ordan biliyorum. Hatta bu dozajı arttıkça öğle iğrençleşen bir bakış açısı ki; bir tecavüz vakasında bile “kesin kadın adamı başan çıkartmıştır.” cümlesini bile haklı hale getirebiliyor.

Bir diğer konu ise “para” ve ülkedeki “sosyal güvenlik sitemi”nin görünmez oluşu!

Yalnız başına yaşayan ve herhangi bir geliri olmayan bir kadın, diyelim kırklarında, ellilerinde... Anadan babadan zengin değilse, herhangi bir sosyal güvencesi yoksa, Hasan Emmiyle Hüseyin Emmiyle, artık hangi emmi uygunsa onunla izdivaç yapıyor. Düpedüz mahalle baskısı. Yalnız oluca edepsiz, iffetsiz oluyor. Bi de bunlar televizyonda milyonların gözlerinin önünde; herkesçe tasvip edilerek yaşanıyor. Bırakın daha yeni reşit olmuş ama “siz böyle yaptıkça eşime olan hevesim artıyor!” diyen ergenlik sivilceli GazlıCan’ı, kaç yaşına gelmiş insanlar kendi hayatlarını başkalarının şıngırdattığı, ev-araba anahtarlıklarında arıyorlar. Mahalenin “Döndü Teyze”si de “Ayşe Arman Teyzesi” de bu konuda alan razı satan razı rahatlığında... Sorumlu olması gereken insanlar da en az bunlar kadar rahat. Hatta sistemdeki bu tür açıkları kocaman bir deliğe dönüştüren “sosyal güvenlik” kanunları var.

“Hukuk”un yağlanması gereken çarkları.
Her şey gayet hukuka uygun. Çünkü artık herkesler hukukun açıklarını bilebiliyor. Konu evlilik de olsa bu böyle, vergi de olsa...
aklımda listeye ek olaibliecekler var ama daha da yazmıycam!

Bugün biz bugün yazılan çizileni biliyoruz. Göz önünde olduğu için biliyouz. Halinden memnun olduğunu bugün bas bas bağıran Gazlıcan’ın yarın ağlamayacağını; pişman olup o sabah programı senin bu ana haber benim dolaşarak bir medya maymununa dönüşmeyeceğini bilemiyoruz.

Son olarak, kendine her şeyi alama hakkını bulan bu tür “adam” ların sadece kadını aldıklarını değil; şimdi canhıraş bir şekilde bağrınıyor olsalar da, zamanında ülkeyi de ucuz ucuz aldıklarını. Nice Gazlıcan’ın babasını fabrikalarında üç kuruşa çalıştırdıklarını düşünüyorum. Bu devran böyle döndükçe, alan razı satan razı oldukça, ne çamurlar biter, ne Gazlıcan’lar... Bu ülkede bu yazıyı hiç bir zaman okumayıp çamurlara yağ çeken, aferin çeken binler hatta milyonlar da yaşıyor bunu biliyorum. En çok da bundan tiksiniyorum!

3 yorum:

elegimsagma dedi ki...

yavrım yazdıklarına genel olarak katılmakla beraber, niye "aşırı feminist söylemlerden tiksindiğin aklımızın bir köşesinde duracak" onu anlayamadık kocamla biz? deyver.

Serendipity dedi ki...

Aşırı feminist söylemlerin kadını doğurganlığıyla, doğlallığıyla bir kadın olmaktan uzağa iteleyen bir yanı olduğunu düşünüyorum. Böyle nerdeyse bıyıkları ve keskin dişleri çıkmak üzere olan aşırı feminist kadınlardan da hazzetmiyorum. Erkekleri daha çok seviyorum :) HEHE!

ozge dedi ki...

şincik ben senin bu yazını görene kadar bu muhabbetten haberim yoktu. açtım okudum geriye dönük. bu arada gündemden ne kadar uzak kaldığım pek bir aşikar. Neyse bu konumuz dışında ama bana 17 "pardon ısrarla 18 inden gün alınca 18 artık" yaşında hatunun baya iddialı konuşması enteresan geldi. Hafif çirkefce ısrarla tartışılan şeylerin farkında değil, ya da tartışanların onun hayatının farkında olmadıklarını düşünüyor. Ailesine bakma sorumluluğu belki de 70 kusur yaşındaki ama bol paralı bir adama onu yöneltiyor. Ama kendinden emin en azından bulunduğu konumu sevmiş öyle seziliyor.

Neyse hatunun analizini yapmak yorumlara sığmaz :) O yüzden konunun genelinde yazdıklarına katılıyorum.