09 Şubat 2008

Gündemin başını bağlamak!


Başörtüsünü çenesinin altından bağlayan bir anneannenin torunuyum. Onun kendi elleriyle hazırladığı namaz başörtüleri ve yemeniler ile dolu çekmeceler var evimde. “Durmuş Usta ile karısı Hacı’dan gelmiş, hadi al başörtünü de mevlüde gidelim!” dediğinde, onun basamaklara dikkatle basışını gözleyerek yola koyulurduk, başımızı örter kur’an dinler eve dönerdik. Annem başını hiç örtmedi. Bahçeyi süpürürken başına bağladığı yemenisi hariç. Onun dışında hiç tanımadığım öz babaaanem de örtermiş başını. Babaannem diye biliğim ikinci babaannem de örterdi. Dedem rahmetli hacıydı. Bizim evde başötürtünün kenarından çıkan saçlar, lafı edilmeyecek kadar önemsiz ayrıntılardı.


Gelin görün ki, son günlerde alevlenen, alevlendirilen, bu başörtüsü/türban (adına ne derseniz artık) konusu yani geride bıraktığımız on yılda iyice gürbüzleşen bu polemik nedeniyle başörtüsünden nefret etme derecesine geldim. Kendimi dizginlemeye çalışıyorum. Çocukluğumuzdaki bu huzurlu zamanları hatırlamaya çalışıyorum. Biz ilkokuldayken kimse”Benim annem başörtülü, ya senin ki?” diye sormazdı. Şimdi bakıyorum da çocuklarda bu pompalanan gündemin nimetlerinden nasibini almış durumda. “Onlar bizden değil yavrum!” cümlesini zihinlere kazır şekilde yetiştiriyorlar anneler çocuklarını. Ve işte bu nedenle gelecekte bir gün işler öyle bir noktaya gelecek ki; bugün “uzlaşma” dedikleri şeyi sağlayabildiğini sananlar; çocuklarının, torunlarının birbirlerini yemesini, ezip geçmesini, hiçe saymasını, düşmanlaşmasını izlerken, başörtülerinin kenarlarıyla silecekler göz yaşlarını. Üstelik biz bu filmi daha önce de görmüştük!


Yükseköğretimde eğitim hakkı, eşitlik sözleriyle harmanlanarak gelip gündeme oturan bu konu, özellikle eğitim sistemi üzerine oynanması nedeniyle daha da tehlikeli bana kalırsa. Gözlerini kapatanlar şöyle bir baksınlar, sözümona haklarını savundukları genç kızların, çocukların durumlarına. Önce başka konuların başını bağlasınlar. Nasıl mı?


Mesela, ülkemin Başkenti’ne çok da uzak olmayan bir YİBO’ya (bilmeyenler için Yatılı İlköğretim Bölge Okulu) gitsinler. Çocukların okul bahçesinde haremlik-selamlık sıra oluşuna şahitlik etsinler. Daha 10 yaşındayken “Ben kızlarla oynamam!” diyen bu çocukların yaşadıkları bu ortamdam çıkıp “sağlıklı” birer birey olarak topluma kazandırıldığını hayal etsinler. Tabi eğer hayal güçleri buna yeterse...


Oradan çıkıp “Ben okumak istiyorum. Ama babamın parası yetmiyor!” diyen yetenekli, başarılı kız çocuklarının; tarikatlarca, “abla” ve “abi”lerce; pardüseler, başörtüler ve tabi karşılığında burslar armağan edilerek “topluma kazandırılışını” bir görsünler. Tabi eğer canları bunları görmek isterse...


“Türban gündemi” dediğiniz, gerçeklerin başını örten ve toplumu ortadan ikiye bölmeye yönelik olarak bilinçli olarak hazırlanmış bir zehirli bir kap yemek gibi. Yemek isteyenler buyursun yesinler. Bu konu en az başötürtünün kenarından çıkan saçlar kadar, lafı edilmeyecek, önemsiz . Zihinimizi bulandırmayın!


Yasalarda, yönetmeliklerde değişiklikler yaparak genlerin eğitim hayatını mıncık mıncık eden sevgili büyüklerime Cenab-ı Allah’tan akıl fikir niyaz ederim. Bu akşam kendilerinin hayrı de için iki satır kur’an okuyacağım. Başım açık olarak!

Hiç yorum yok: