Bir dönem İlkyar ile yaptığımız etkinlikler sırasında öğrencilere meslek seçiminin öneminden, kendilerini tanımaları ve kendilerine uygun mesleği seçmeleri gerektiğinden söz ediyorduk. Meslekleri tanıtan dersler veriyorduk. Öğretmen-hemşire-doktor-polis dışında hiçbir meslek grubundan haberdar olmayan çocukların ufkunu genişletmekti amaç. Ancak gelin görün ki kendim de inanmıyordum zaman zaman bu ülkede insan kendi mesleğini seçmesinin, sevdiği mesleği icra etmesinin mümkün olduğuna.
Aranızda mesleğini tercih ederken “bilinçli” adımlar atabilmiş, aileden bilinçli, doğuştan bilinçli, şansından bilinçli kimseler varsa onları tenzih ederim efendim ama, benim için meslek tercihi bilinçaltı/hükümetler üstü bir olaydır! Şöyle ki; 2008 yılında bir milli eğitim bakanı çıkar ve der ki; “Alınan kararlar öğrencilerimizi olumsuz etkilememesi için kademeli olarak uygulanacaktır”. Ama eskiden böyle bakanlar olmadığından, onlar aldıkları kararı o yıl uyguladılar. O sene sınavı teke düşürdüler, adını değiştirdiler. Ettiler edemediler, sınav sorularını çaldırdılar. Bizi direk Eğitim Fakültesine gönderdiler. Bizde mürekkep yalamanın sevdasında yanıp tutuştuğumuzdan olacak, bulduğumuz ilk mürekkebi yaladık gitti! Okuduk okul bitti. Ama dert bitti mi? Bitmez.
Ne yalan söyleyeyim okul biteli 3 yıl oldu, hala üniversite tercihim sırasında mıncık mıncık oynanan eğitim sitemi nedeniyle yediğim bu kazığı hatırlamakta ve sindirmekte zorlanmaktayım. Üstelik de ülkenin en iyi üniversitelerinden birinde okumuş olmama rağmen, hatta belki de sırf bu yüzden!
Gelelim filmin ikinci perdesine. Eğitim fakültesi mezunlarının durumuna değinelim. Az önce ekranda tayin olduğunu öğrenen genç öğretmen adayı hüngür hüngür ağlamaktaydı sevinçten. Zira 2 yıldır öğretmen olmayı beklemekteydi. Olamamaktaydı. Olamaz efendim. KPSS denen o sınava girecek, mega süper, harika puanlar alacak ki rakiplerini geride bıraksın. Yok efendim o da yetmeyecek KPSS dershanesine gidecek. Gecesini gündüzüne katacak. Hatta o bile yetmeyecek, üst düzey bir yerlerden torpil bulunacak. İşte o vakit gidecek de mesleğini icra edecek. Ölme eşeğim ölme! Ki bu eziyeti çekenler eşek değil, bu ülkenin gençleri üstelik! Üstelik gittikleri yerde sorun bitmeyecek. Katmerlene katmerlene kırk kat baklava misali olacak, dadından yinmeyecek!
Bu ülkede 69 tane Eğitim fakültesi var1. Bence yetmez. Bizim evin önüne de açalım. Hatta o kadar çok açalım ki, herkes Eğitim Fakültesi’nden mezun olsun, eve gelen "sıhhi tesisatçı" dahil herkes pedagojiden, sınıf yönetiminden, rehberlik ve danışmanlıktan bir miktar anlasın. Gerekli efendim gerekli bunlar. Hatta branşına göre benim gibi bilgisayardan, fenden, fizikten, kimyadan hatta spordan, resimden, müzikten anlasın. Artsın, kültürümüz artsın. Ama bu işi bilenler asla gerçek kadrolarında çalışamasınlar. Hatta eğitim fakültesi mezunlarına diğer devlet kadrolarına alımlarda “salak” muamelesi yapılsın. Özel sektördeki durumlar başka bir yazının konusu olarak kalsın. Bir ipte bunca cambaz oynasııın! Oynasın!
Aklımı başıma toplayıp sinirlerime hakim olmak; “iktidar sahipleri”nin bez parçasına dolanan paçalarını kesmek, onların "şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid etmleri"ni önlemek; yeni atanan öğretmenlerin sınıflarındaki en “tembel” öğrencileri sırasıyla her hafta bir olacak şekilde YÖK başkanı yapmak; başımızdan üstünden uçup giden değerleri tutmak için başka adımlar atmak gerektiğini hatırlatmak; yetiştirilemeyen öğretmenler yüzünden yeni nesil için çalan tehlike çanlarını susturmak istiyorum! Hatta bazen Roma’yı yakmak istiyorum.Derkeeeeen, yazımını bitiriveriyorum buracıkta.Daha elimde bitirilecek bir Eğitim Bilimleri- tezi var zira…. Öğretmen arkadaşlarıma selamlarımla!
1 Erden, M (2007) Öğretmen Eğitiminde Bilgi Toplumuna Uyum Sağlama Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi ve Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi Uluslararası Öğretmen Yetiştirme Politikaları ve Sorunları Sempozyumu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder