26 Kasım 2008

Kamyonlar kömür taşır....


Şu kömür konusu... Bütün haber bültenlerini işgal eden ve iktidar yanlılarının başka telden, diğerlerinin başka telden çaldığı şu kömür konusu. Benim de bir iki söz edesim var.

Benim ailem de halen kömürle ısınıyor. (Doğalgaz yaksalar, evi satıp ısınmak zorunda kalırlardı herhalde.) Yaşadıkları yer, benim de doğup büyüdüğüm, Ankara’nın en eski en köklü mahallelerinden biri. Merkeze en yakın ve halen yapılaşmamış, apartmanlaşmamış tek yer. Bir rant kavgası mekanı. Belediyelerin, haritaya bakarken bile ağızlarını sulandıracak kadar üstelik. Ailem oranın en eskilerinden artık. Ankara’nın değişen çehresiyle birlikte, orada yaşayanların da profili değişti tabi. Eskiler taşındı. Yerlerini kiracılar aldı. Bir bizimkiler kaldı sayılır eskilerden. Anadolu’dan yenice göçmüş insanlar, gençler, evliler var; bekarlar var; çocuklu aileler var. Mehmet Emmiler, Hatça Teyzeler var. Ve en çok işsizler var. Durumlar biraz zor anlayacağınız. Şartlar biraz ağır.

Ve geride bıraktığımız yaklaşık 3-4 senedir annemler dışında hemen hemen hiç kimse kömür almıyor o mahallede. Belediye araçları getirip yığıyorlar kömürü kapıların önüne. Önce elinde dosya olan adamlar gelip kaydediyorlar insanları. Sonra gelip bir de soruşturyorlar. “Hmmm bakalım sizin gerçekten kömüre ihtiyacınız var mıymış? Biz sizi bir değerlendirelim!” diye burnı havada, bir karar verici edasıyla salınıyorlar ortada. Üç dört çocuklu ailelerin ev hanımı anneleri, ezilip büzülerek, “Lütfedin de verin şu kömürü.” diye kıvranarak muhatap oluyor bu adamlarla. Diğerleri de lütfediyorlar, yığıyorlar kömürleri. Elleri ayakları kara olarak taşıyor kadınlar, çocuklar... Benim de ucundan tutmuşluğum vardır hani.

Yardımlar bununla sınırlı değil. Patatesler geliyor. Soğanlar geliyor. Makarna, zeytin, peynir baklagil, şeker vb. içeren erzak kutuları geliyor. İhtiyaç yok mu? Var! Dert bu değil! Bir gururunu yıkmış güruh oluşuyor. Nasıl anlatsam? Yardım almanın yardım etmenin kutsallığından, güzelliğinden öte bir durum. Bugün yardım alan, yarın kredi kartıyla en son çıkan cep telefonundan alan bir ahali oluşuyor. Hevesten mi bütün bunlar? Öncelikler mi değişiyor? Anlamıyorum.

Bazen ben de düşünüyorum, benim babacığımın günahı ne de, herkes beleşe ısıtırken kışı, neden kömüre para verip alıyor diye. O da sonuçta bir emekli maaşı ile üniversitede çocuk okutuyor. Eskinin orta sınıfı, şimdinin...

Ve Allah kahretsin ki, bir insan kışı nasıl geçireceğini, akşama ne yiyeceğini, çocuklarını nasıl büyüteceğini düşünürken; bizi fakirleştirenlerle, kapımıza kömürü yığanların aynı adamlar olduğunu düşünecek halde olmayabiliyor. Fakirliğin derdi bu, yanında cahilliği arkadaş olarak alıp getiriyor. Hal böyle olunca okumak zor oluyor, okutmak zor oluyor. Sorgulamak mümkün olmuyor. Tam da yönetenlerin işine gelecek bir durum oluşuyor işte. Eline vur, ekmeğini al! Kömürü ver, oyunu al!

“Sıcak evinde oturanlar bu konuyla ilgili konuşmasın! Belediye başkanım fakırın halinden anlıyor!” diye bağıran Mehmet Emmilere, Hatca Teyzelere ne diyeceğimi bilemediğimden yazdım bu yazıyı. Çeşmeden akan suyu artık içemedeğinden, seni suyu satın almak zorunda bırakanlar; seni hastanenin önünde sabahın köründe beklemek zorunda bırakanlar; önce yeşil kart verip, sonra geri alanlar; meslek lisesi mezunu oğluna uygun istihdam alanını bir türlü yaratmayanlar; attığın adımdan, daha almadığın emekli maaşından kat be kat vergi alanlar; sokağındaki kaldırımı otuzbeşinci kez, gereksiz yere, yeniden yapanlar; toplu taşımayı pahalılaştırıp, 45. dakikada diğer otobüse yetişme peşinde seni nefes nefese bırakanlar; onsekiz yaşındaki kızını senin sosyal güvencen altından çıkarıp, evlenmek zorunda bırakanlar; kapına kömürü yığanlarla aynı adamlar. Meselenin özü bu!

Bazı adamların yüzleri kömürden daha kara! Nokta!

3 yorum:

elegimsagma dedi ki...

alanlara cıkmak lazım. cumartesi kızılay'da doğalgaz zammına karşı eylem var.

anl dedi ki...

valla bizde kıstık, denizi bir kat fazla giydirip kısıyoz naapalım.

Umit dedi ki...

Öncelikler değişti galiba.. Bizim çococukluğumzda, o büyülü seksenlerde öncelik tasarruftaydı sanki. İnsanlar daha samimi, toplum daha homojendi sanki.

Sonra ne oldu da bu hale geldik, nasıl olduda herkes, kendi gücüne bakmaksızın, son model telefon/araba/marka elbise peşinde, mantar misali "mall"lardan çıkmaz oldu, ben çözemiyorum.

Dün akşam haberlerde, başbakanlık korumalarının bayram harçlığı dağıttığı çocuklar vardı. Ne yazık ki, son 10 yılda toplumumuza yayılan dilencilik kültürü, o çocukları da esir almıştı. Ne yazık ki bu kültür artık hakim kültür oldu. Ve ne yazık ki, hepimiz elimiz kolumuz bağlı oturuyoruz.

Bu kömür mevzuuyla ilgili, Cumhuriyet'te Deniz Som yazmış bugün; "yörük sırtından kurban kesmek" başlığıyla. Okunmasını tavsiye ederim.