30 Nisan 2008

Bir kafa kağıdı hikayesi

Dün sabah uzun zamandır “ertele ertele sakallı kertenkele” durumunda bulunan nüfus cüzdanlarımızı yenileme mecburi göreviyle Yenimahalle kaymakamlığının yolunu tuttuk. Çayyolu nireeee, Yenimahalle Kaymakamlığı nireee? “Oğlum bizim buralar heeeep bööööyle Mesudiye” diyerek etrafını gösteren teyzemizi anımsayarak, buraların beeeeeyle hep Yenimahalleye dahil olmasından sebep, aradık bulduk vardık varacağımız yere.

Daha önce kafa kağıdını değiştirenler bilirler efendim, bu işlem için muhtardan mühürlü imzalı nüfus kayıt örneği almanız gerekmektedir. Muhtara gidersiniz. Muhtar bi size bakar bi elindeki fotoğrafa bakar. “Bu eski yenisini çektirin!” ya da “Bu eski nüfus kağıdındaki ile aynı, siz gidin mahallenin fotoğrafçısı ile bir karşılıklı gülümseyin!” der. Eğer fotoğrafınız faullü değilse; ve eğer o mahallenin kayıtlarında bulunuyorsanız; (if then else, if then else.....) size nüfus kayıt örneğinizi verir. “Aman, resmin üzerindeki damga dağılmasın; üfleyin!” diye tembihleyerek sizi yolcu eder. Üfffff üfffff. (resim kurusun diye üfleme sesi)

Biz de bu yoldan gittik. Muhtara adres nakil belgemizi, aile beyan belgemizi, zart belgemizi, zurt belgemizi verdik Kaydımızı yaptırdık. Paramızı ödedik! Ama dün nüfus işlerinde öğrendik ki adrese dayalı nüfus bilgi sisteminde kaydımız bulunmuyor. Haydaaa! Niye bulunmuyor? Biz bütün gerekli işlemleri yaptık! Dedik tabii ama yine de bilmemkaçyüz metre ilerideki müftülük binasındaki bilmemne müdürlüğüne gitmememiz gerekti. Bu arada elimizdeki sıra kağıdı ve başımızın üzerinde de “5 dakika sonra işimiz biter!” yazılı baloncuklar patladı. Bu patlamada yaralanan olmadı.

Bilmemkaçyüz metre ilerideki, müftülük binasındaki bilmemne müdürlüğünde yarım saat bekledikten sonra, “yıkıldım, yıkılıcam” diyen eski bina içinde adresimizi bilgi sitemine kaydettirdik. Sırada beklerken şu soruları sorduk! E biz niye o zaman muhtara gittik? Muhtarın adres bilgi sisteminden haberi yok mu? E muhtar yetkili değilse niye biz muhtara adres bildiriyoruz? Bi de muhtar niye ücret alıyo? Ama gelin görün ki sokak adımız değişmiş. Bir ülkede bu kadar sık mı adres bilgisi değişir kardeşim!ikibin bilmekaç olmuş. Geri döndük nüfus müdürlüğüne sıra almış başını yürümüş tabii. Bekledik ha sıra geldi ha gelicek derken. Bize 6 kişi kala sistem kitlendi. Nası yaaa? Evet sistem çalışmıyor. On günü aşkındır gelip giden kafa kağıdını alamayan var. Amanın! “Anlatamıyorum patrona.” diyor bıkkınlıktan taşmakta olan birisi. İnsan on kere nüfus cüzdanı için izin istemez ki! Moraller bozuluyor. Bize de mi öyle olacak diye dertli dertli düşünürken. Ding dong 113. Tek banko çalışıyor. Olsun dert değil. Öğle vaktine yakın ismimi bağıran adamın elinden nüfus cüzdanımı alıyorum. Nüfusa kayıtlı olduğu yer hanesinde: Koca köyünden olmuştur yazıyor, en usturuplusundan. Gülüyorum. Resmen Koca köylü oluyorum!

Bu hikayeyi Nüfus cüdanı değiştireceklerin bilmelerinde yarar var. Aşağıdaki hususları ( bu husus sözcüğüne de bayılıyorum şekerim!) gözden kaçırmayınız.

  • Fotoğrafınız eski nüfus cüzdanındakinden farklı olmalı.
  • Fotoğrafınız asla fotokopi olmamalı.
  • 2 adet fotoğrafınız olmalı.
  • Bu fotolardan biri ile gidip muhtardan fotoğraflı nüfus cüzdanı örneği almalısınız. Belgenin geçerlilik süresi 6 ay)
  • Diğer fotoğraf nüfus cüzdan için özenle saklanmalı.
  • Adrese dayalı nüfus bilgi sistemine kayıtlı olmalısınız. (Nası olunur araştırınız.)
  • Kafa kağıdınızı "bizzat" kendiniz almalısınız.
  • Bekleme ihtimaline karşı yanınızda kitap, hatta azık ve erzak bulundurmalısınız.
  • Bütün bunlara dikkat etseniz de yine de aksiliklerin olabileceğini, Türkiye’de olduğunuzu unutmamalısınız. (Böyle durumlarda Şamil’s ibret mode tavsiye olunur!)

20 Nisan 2008

Muhteşem haftasonu

Efendim muhteşem bir haftasonu geçirdim. Cumartesi gününü özel kılan, seneler sonra, yaklaşık 16 yıl kadar, ilkokul öğretmenimle yeniden kavuşmam oldu. Hem de kendisine facebook aracılığıyla ulaştım. Şaşırtıcı değil mi?Herkes ilk aşkını, yok ilkokul arkadaşını bulur ben de ilkokul öğretmenimi buldum. Önce telefonla iletişim kurduk Gülten Hocam'la. Şehir dışına çıkacaklarını, döndüklerinde haber verecğini söylemişti. Önümüzdeki haftlarada memelekette yazı geçirmek üzere Ankara'dan tekrar ayrılmadan önce, bu cumartesi onları evlerinde ziyaret ettim.Çok mutlu oldum çok. Üstelik beni kapılarda pencelerde beklemişler iki değerli insan. Ne diyeyim ben yahu. Kurabiyeler, kekler hazırlamış bir de Gülten Hocam. Ben de elimde fotograflarla görmeye gittim onları. Ömürlerinin otuz küsür senesini eğitime vakfetmiş, değerli, aydınlık, güzel insanların ellerini öptüm. Yahu nasıl mutlu oldum anlatamam.

Pazar gününü özel kılan ise, Nergis'in bizim için planladığı dağ evi keyfiydi. Efendim bizi kendi elleriyle alıp, Çamlıdere'ye dek götürdü. Temiz havalar aldırdı. Baylar mangalı yaktılar. Sönünce bi daha yaktılar :) Bize de bayanlar olarak sofraları kurup örtüleri sermek düştü.

Hem bir araya geldik hem de çam ağaçlarının uğultusu ve kuş sesleri eşliğinde şehirden uzak misler gibi bir pazar geçirdik. Güneşten ve rüzgardan yanaklarımız yandı al al oldu. Çiğdemleri yakalayamadık ama, çayırlara mor bir fırça darbesiyle çizilmişcesine yayılan başka çiçeklere yetiştik. Nergiscim gene unuttum ben bu çiçeğin latince adını adını neydi yahu?

17 Nisan 2008

Açık Ders Malzemeleri Projesi-Türkiye


MIT’nin başlattığı Açık Ders Malzemeleri Projesinin bir benzeri dün benim de katılımımla gerçekleşen bir tören ile ODTÜ’de hayata geçti :)) Açık kaynak konusunun toplumu inanılmaz bir hızla şekillendirdiği günleri yaşarken bu geç kalmış bir adım olarak bile değerlendirilebilir belki. Ama yine de; öğrenci: “Hocam ders notlarını alabilir miyiz?”, Hoca: “Not tutsaydınız çocuğum!” diyaloglarının yaşandığı günlerden bu günlere gelmek güzel tabii.

Öte yandan her ilde mantar gibi patlayıveren üniversitelerin ders içeriklerinin ve müfredatlarının standartların yükseltilmesi/yükseltilebilmesi için de önemli bir adım bu. (Üniversite yönetimi, fiziksel koşullar ve kaynaklar gibi unsurların yanı sıra eğitmen kalitesi ve şu anda bu listeye eklemediğim pek çok farklı unsuru unutmadım.) Üniversitenin kapısından girmek isteyenlerin kolauy kolay giremediği düşünülürse, üniversitede okutulan bir dersin içeriğine açık olarak erişilebilmesi güzel bir adım.

Proje’de Educommons yazılımı kullanılmış. Teknik desteği ODTÜ bilgi işlem sağlarken, bu proje TUBA, TUBITAK ve 50’ye yakın üniversitenin desteği ile gerçekleşmiş. Tabi projenin verimli bir şekilde işleyebilmesi için öğretim elemanlarının derslerini bu oratama aktarmaya istekli olmaları ve bu konuya biraz çaba göstermeleri gerekiyor. Ayrıca böyle bir sistemin işlerliğinin ve devamlılığının sağlanması da hem teknik altyapı hem de içerik yöentim sisteminin yönetilmesi bakımından hiç de kolay değil. Projenin hedeflerine ve iyi niyetlerine ulaşması temennisi ile... Ayrıntılı bilgi için:

Açık Ders Malzemeleri Projesi

Öğretim Teknolojileri Destek Ofisi

Educommons

MIT Open CourseWare

14 Nisan 2008

MENİSKÜS


Boyumun uzadığı sıralarda beni yaklayan, üniversitede bir dönem coşan ve o günden bu güne peşimi bırakmayan diz ağrılarım sonunda adını buldu. MENİSKÜS. Kendisi çoklukla futbolculara layık görülmekle birlikte aslında her türlü insan evladı için evla bir rahatsızlıkmış. Geldi beni buldu.

Menisküsün gelip beni bulması çok kolay olmadı tabi. Ya da şöyle demeli, kendisinin teşhis edilmesi pek kolay olmadı. Üniversitedeki ortopedi uzmanı bir adet ilaç yazaraktan, röntgen çekmeyi bir kenara bırakınız, iki gözüyle dizime bakaraktan yolcu etmişti beni. Sonra bir arkadaşım vasıtası ile ciddi bir diz muayenesinden geçmiştim. Egzersizlerimi alıp defteri kapatmıştım. Epeyce bir süre egzersizleri yaptım. Sonra bıraktım. Efendim her ne ise geçenlerde azan diz ağrılarım ile birkaç hafta birlikte yaşamayı öğrendikten sonra, başka bir ortopedist arkadaşımın muayenesi sonucu bunun bir patellar kondromalazi mi yoksa menüsküsel bir araz mı olduğunun anlaşılması için MR çekilmesine karar verildi. Bu amaçla, iş yerinden izinler alındı. Kapı kapı gezildi. Allah'tan araba kullanabiliyorum da gezebiliyorum öyle dar zamanlarda ve fakat gelinsin görülsün ki; bu sol diz ile debriyaj pek iyi anlaşamamaktalar. Buna balataların ne dediğini haftaya arabamızın servis muayenesinden sonra öğreneceğiz. Şimdi gelin süreci birlikte irdeleyelim.


Kapı 1: Hacettepe Hastanesi
Sonuç: "Sağlık güvencenizin ödeyeceği MR ı çektirmek isterseniz Eylül'ü beklersiniz. Yok efendim 100 YTL verirseniz Haziran ortası gibi bağlarız bu işi." dediler.
Cevap: Ölme eşeğim ölme.

Kapı 2: Dışkapı SSK Hastanesi
Sonuç: "Alt katta görüntüleme merkezimiz var. Ama sadece bel emarı çekiyoz. Sizinki neydi? Haaa sol diz ise, tek tek basaraktan Etlik SSK'ya gidiyosunuz. En yakın randevuyu 3-4 aya verirler.Sağ diz iseeee, size bi güzelik yaparız."
Cevap: Hadi ordan!

Kapı 3: Telefonla aranan Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Sonuç: "En yakın MR'ı 3 aya veriyoruz hanfendi. Sizinki nerden çekilcekti?"
Cevap: Yok ben bi yerimden çektirmiycem. Hadi size iyi günleeer. ÇAT

Kapı 4: Dışkapı SSK acil- Günlerden Cumartesi
Sonuç: "Acilden MR yazamıyoruz!"
Cevap: Yani acil bir şekilde oraya gelen hastaya öööyle gözle bakıyonuz ona göre tedavi veriyonuz. E tabi tanrının verdii görüntülemeden iyisini bulcak değil ya insanoğlu. Tövbe estafurullaaaaaah!

Kapı 5: Çağ Hastanesi ile telefon görüşmesi
Sonuç: "Hanfendi 25 lira muayeney alıyoruz. anlaşmalı MRmerkezine sevk ediyoruz. 25 de ona alıyoruz. Saat kaça vereyim randevuyu?"
Cevap: En yakın ne zamana verebiliyosanız verin!

Sonuç olarak özel hastanedeki muayeneden 20 dakika sonra MRımı (sahiplendim kendisini) çektirmiştim. Süreci anlatmak üzre yukarıdaki satırları yazarken, en az çivisi çıkmış sağlık sistemi kadar, durup dururken başıma iş açan yırtık menüsküsümden de tiksindiğimi belirtmek isterim. Yerde yapılması gereken egzersizleri iş yerimin hangi hijyenik koridoruna yatıp da yapsam diye düşünmekteyim şimdi.
Kıssadan hisse: Sağlık sistemi diye bişey yoktur! Sağlıktan kıymetlisi hiç yoktur!

Hoplar iken zıplar iken yırtılımış benim Menüsküs
Didem suçu kendinde ara da öyle sağlık sistemine küs
Egzersizleri yapmam diye diretmekten hayır olmaz.
Kilo almayı bi kenara bırak 2 kilo versem fena olmaz.

07 Nisan 2008

Karınca


Kaç zamandır yazmadığım kadar yazasım var. Genzime atılan düğümün kilidini ancak kelimeler çözebilir belki. Bir problem cümlesi yazmak istemiyorum artık Verilenler istenenler koyu yeşile boyalı bir tahtada sıra sıra dizilsinler istiyorum kendiliğinden. Ve bu problem benim bildiğim yolla çözülsün. Öğretmen diğer çözüm yollarını da kabul etsin istiyorum.

Karıncalar dördüncü kattaki evime kadar teşrif ettiler. Onları elime alasım yok. Halbuki elime alsam; şöyle dizsem satırların üstüne; herkes için bir anlam ifade edecekler belki. Anayasanın bilmem kaçıncı maddesini yazacaklar, sevdiğim türkünün ikinci sayfa notasını, annemin kan tahlili sonucunu yazacaklar. Ya da ben bütün bunları bir tarafımdan atıp, tıktır tıkır ederekten, gürültüm kendi kulağımı delerekten, düğmelere basaraktan yazacağım. Konuştuklarımızdan bir blog yazısı yapacağım. Yaşadıklarımı bir kenara atacağım.

Şimdi gelip biri dikilse karşıma… Dese ki:“Şu karıncalar iyi organize olmuş yaratıklar. Acaba onlar da emekli oluyorlar mıdır dersin?”. “Git başımdan” derim ona “Defol git başımdan!”. Yerine göre ağır konuşmasını da bilirim hani! Çocukluk etme. Çocukluğunu nerde unuttunsa oraya git. Git orda dikil. Dikildiğin yerde dimdik dur. Sonra yıkıl!

Oysa yıkılmak yok.Gösterişli eyaletlerdeki gösterişli binalar gibi bir taraflarına tonlarca dinamit yerleştirecekler de öyle yıkılacağım sanıyorsan,yanılıyorsun. Yıkım dediğin öyle bir hamlede olmaz her vakit. Karıncanın hareketi denli
ufak ve sesiz gelip çöreklenir içine gün be gün. E yaşlanmak dediğin de bu değil mi zaten? Yaşamak dediğin de eş anlamlısı zannımca.

Nerden geldi bu karınca mevzusu şimdi buraya bilmem ki? Karınca dediğin ekmek kırıntısını bulmaktan sevinçli, kaçıp gidiyor işte bi yelerle. Ekmek kırıntılarını onun için hazırlayanlara "müteşekkir"! Her halinden, yürüyüşünden belli. Bu ekmekler de çok kırılgan oluyor canım. Kırılmadan edemiyorlar. Ne yapsam yapayım kırılıp duruyorlar. Üzerinize afiyet biraz bana çekmişler.

Kim yazmıştı şu dizeyi yahu? “Kalbimiz incedir kırılır. Çıt çıt” Kim yazdıysa…Neyse….Bi nefeste üfürüvereceğim karıncaları oldukları yerden. Yazısını bozacağım. Ve neyse diyeceğim. Neyse ikinokta, nasıl bitirileceği bilinemeyen cümlelerin sonuna getirilir. Söylemek istediğiniz, içinizde kalan yada bir darboğaza kısılıp da yerini bulamamış bi’şeyler varsa onları ustalıkla saklar. Cümleyi bitiriverir. Neyse…

Proje bitti. Yani inşallah. Terhis oldum. Arada bir sefer görev emri gelir. Yine gideriz. Olur öyle şeyler. İnternete bağlı bir bilgisayarım olmasını özlemişim. Masamın başına oturdum. Msn resmimi değiştirip “KATARA” oldum. Elime fincanımı aldım. Can sıkıcı gazete haberlerini okudum. Di’ li geçmiş zamanda cümleler yazdım. Tamamladım!