Bir arkadaşım evlilik arifesinde “Biliyor musun kendi annemi bile tanıyamıyorum. Hayatta yapmaz dediğim ne varsa yapıyor” demişti. O tarihte kendisini empati kurarak anladığıma kanaat getirmiştim. Uygulama aşamasında şimdi kendisini çok daha iyi anladığıma hükmediyorum.
Evlenmek hakikaten ilginç bir olgu.Efendim “nasıl?” diye soracaksınız. Bu yazıda size bunu ifade etmeye çalışacağım.
İşin “Evliliğe karar verme” kısmı üzerine kitap bile yazılabilir bir konu. Yaşamların bir kesişim kümesinde buluşmasıyla başlayan süreç, bu iki yaşamdan bir birleşim kümesi elde etme çabasıyla devam ediyor efendim. Fakat bu sırada bu iki kümenin sınırları dışında kalan kim varsa etkimeye başllıyor ki: iş asıl orda şaşıyor.
Şükürler olsun ki, kendi kararlarını verebilen bir birey olarak yetiştim. Kendi kararlarımı verdim, veriyorum. Sorumluluğu ne ise taşıyorum. Yaşamımızın bu aşamasında hayatımı birleştirmek istediğim insanla oturup “ikimiz” ortak kararlar alabiliyoruz. Bir çubuğun ucuna takılı karagöz-hacivat imgeleriymiş gibi yaşayanlardan değiliz. Lakin yerine göre bizler de etkilenebiliyoruz.
Çünkü, tespitlerim gösteriyor ki, herkes kendi hayallerin gerçeklemek çabasında. Anneler babalar, kardeşler, gelin, damat, yakınlar, uzaklar ve hatta konu-komşu. Bu evlilik fikrine öyle bir anlam yüklenmiş, öylesine ritüelleştirilmiş ki: olay gerçekleşinceye kadar her karakter kendisine yıllar boyu bir rol biçmiş. Bu role uygun giyinmek, bu role uygun konuşmak, bu role uygun davranmak niyetiyle yola çıkılmış. E bu roller de bazı yerlerde çelişiyor, üst üste biniyor. Olay film de olmadığına göre; “mahsuscuktan” olmuyor hiçbir şey. Gerçekten canımız yanıyor.
Bu satırları niye yazdım? E bazen benim de canım yanıyor canım. Kararlarımın ve arzularımın üzerine basılıyor zaman zaman. “Tolerans Nightingale” olcam ben, olcam. Aslında başka bir blog yazsı yazacaktım. İçimden bu geldi. Bunu yazdım. Ohhhh içimi döktüm!