31 Mart 2008

Tez hocam "bu hafta sonu ne yaptın?" diye sorarsa...

Bu hafta sonu bir Gurme edasıyla geçti. Bahar yorgunluğu mudur, tembelliği midir bilemiyorum ama ders mers çalışamadım. Yemek yaptım. cumartesi günü pazarda mis gibi yeşilllikleri görünce tutturdum yeşillik yiyelim diye. Sonuçta ortaya aşağıda yer alan pazı dolması çıktı. Süper leziz oldu valla.

Tarif: 1 demet taze pazı kaynar suda haşlanır. Damarları çıkarılır. Soğan (1 adet irisinden), maydonoz (1 avuç kıyılmış), bulgur(1 kupa), domates(3 tane rendelenmiş) ve biber salçası(1 tatlı kaşığı) ve tabii tuz ve karabiber ile iç hazırlanır. Pazılar muska şeklinde sarılır. Üzerine isteğe göre sarmısaklı yoğurt konur afiyetle yenir!
Pazar günü de fırında somon yaptım. Tarife gelince: somonlar zeytinyağı karabiber tuz ve limon ile terbiye edilir. Soğanlar kılçık doğranır. Zeytinyağı ile yağlanmış cam fırın kabına konur. Üzerine 10-12 adet mantar doğranıp serpilir. Üzerine balıklar yeleştirilir. Balıklara ufak çentikler atılarak bu çentiklerin içine sarmısaklar ve tabe karabiberler batırılır. Su konmaz. Tepside önce folyo ile ağzı kapatılarak sonra da üzerlerinin kızarması için folyo çıkarılarak, yüksek ateşte (280-300) pişene dek fırından çıkarıp çıkarıp bakarak pişirilir. (Çok acıkmıştık süreye bakmak aklımıza gelmedi de...)

Ha bir de Anıl'ın doğum günü için planladığım ama cumartesi günü yapamadığım tiramisuyu pazar günü yaptım ve Anıllara gittim. (İYKİ DOĞDUUN ANIIIIL!) Gerçi tiramisu gidene kadar harap ve bitap düştü. Yağmura yakalandı. Arabanın arkasına bisiklet zımnbırtısı takılırken arabada bekledi. Çukurlardan kaynaklı sallantılardan zarar gördü. Küçük Deniz'in ve anne ve babasının kalplerini temsil eden pudra şekerinden özenle yaptığım 3 kalp eridi gitti. Ama tadı yine de müthişti. Tiramisu fotom yok. Tarifi de portakalagacı'ndan aldım. Tavsiye ederim.

Ayrıca pazar günü gerçek mantardan ev yapımı kremalı mantar çorbası yaptım. Ama şimdi tarifi yazamıycam. İki satır çalışayım da, tez hocama "bu hafta sonu ne yaptın?" dediğinde verecek bir cevabım olsun.

22 Mart 2008

Trafik cezam (birinci tekil şahıs)


Posta kutumuza düşen "gidin trafik cezanızı muhtardan alın!" konulu kağıdı görünce, "hayırdır inşallah!" dedik. Bendeniz için pek de "hayırlı!" olmadığını, muhtardan, elden teslim aldığımız kağıdı inceleyince anladık. Bendeniz ilk trafik cezamı yedim efendim. Hiç kaçarım da yok üstelik sabah 8:48 de yenmiş bir ceza ancak benim olabilir. Çünkü sevgili kocacım o saatte işte oluyor. Suçu ona atamıyorum. Güzergah desen o da benim işe gidiş-geliş güzergahım. Suçu ne yapıp yapıp Emrah'a atmalıyım diye uğraşırken, kısa süreli bir aydınlanma ile nerede nasıl kırmızıda geçtiğimi hatırladım. (Kırmızıda geçtim ya da kırmızı da kaldım mı demeliyim?) Çünkü o kavşaktan ben geçerken henüz ışık kırmızı değildi. Sola dönenler şeridi kapattığından orta yerde kalakaldım. Kornaları duymamazlıktan gelerek, yaveeeş yaveeeş ilerleyerekten iş yerime vaktinde intikal ettim! Ettim etmesine de ilk trafik cezam da evime intikal etti. Olacak iş değil yahu! Üstelik ilk kez başıma geliyor böyle bişiy. Öksüz oğlan hırsızlığa çıkmış ay akşamdan doğmuş. Neyse... Ülkemde bazı kurumlar yavaş işleyor olabilir. Ancak tarfik cezası kurumu pek bir hızlı işliyor. Dikkatli olunuz! (Eskişehir yolunda makas yapanlara trafik cezaları koçanlar halinde gidiyor mudur acep?)

16 Mart 2008

Bir yanlışlık olmuş!

"Belediye'den delirten uygulamalar" başlıklı yazımda Eskişehir yolunda toplu taşım için ayrılan şeridi, diğer şeritlerden ayırmak için yola dikilen beton bloklardan söz etmişti. O yazıyı okuyan oldu mu bilmiyorum ama, bloklar o tarihten sonra söküldü. Sanırım benden başka itiraz edenler de oldu. O beton bloklardan epeyce yerleştirilip bitirilmiş olmasına rağmen, şimdi bildiğimiz usulle, kaldırım taşları kullanılarak, yeniden düzenleme yapılıyor Eskişehir yolunda. Ha bir de yol yamuk yumuk, ymadangeçilmiyor ama kaldırım çalışmaları durmaksızın devam ediyor. Bu kaldırım olayı bitmeeeeeeezzzzzzz.

09 Mart 2008

Ertesi Güne Kalan Bir Kadın Yazısı

Sevgili anneanem, kızım, kardeşim, arkadaşım.

Bu ülkede kadınsan; sen de anneannem gibi erken yaşta evlenip, çoluk çocuğa karışmışsındır. Hayatında hiç sosyal güvencen olmamıştır, belki hiçbir yerde çalışmamışsındır. Geceleri başını yastığa koyduğunda sızlayan dizlerinden anlamışsındır, ne kadar çok çalıştığını. Kızlar, oğullar sahibi olmuşsundur. Bir de değil, birden fazla üstelik. Yamadığın çorapları bir çocuğunun ayağından diğerine giydirmişsindir. “Bugün ne yiyecek bu çocuklar?” diye düşündüğün de olmuştur. “Ana ciğeri, kopek ciğeri!” diye isyan ettiğin de… Ya da babaannem gibi kuma gelmiştir üstüne de ince hastalıktan teslim etmişsindir canını. Hesabını soran da olmamıştır.

Bu ülkede kadınsan; sen de annem gibi evinin direği olmuşsundur. Kendinden kısıp çocuğuna aldığın muhakkak olmuştur. Belki çok çocuk doğurmamış, belki tarlada çalışmamışsındır. Ama mutlaka kıymeti bilinmemiş emeğinin. “Ev kadını” deyip geçmişlerdir sana. Bir “eline sağlık” denmesini dört gözle beklemişsindir. “Adam” yerine koyan olmamıştır. Ya da belki hem çalışmış hem çocuklara bakmışsındır. Belki okumuş öğretmen olmuşsundur, tenefüs çaldığında kendi çocuğuna bakmaya eve koşmuşsundur. Şanslıysan, emekliliğinde bir nefes alabilmişsindir belki. Aldığın emekli ikramiyesi kendine başını sokacak bir ev almaya yetmemişse bile yine de yaşayıp gidiyorsundur.

Bu ülkede kadınsan, arkadaşımsan, kardeşimsen. Sokakta bir erkeğin tacizine mutlaka maruz kalmışsındır. Bir laf atan, sarkıntılık eden mutlaka olmuştur. Gece geç vakit eve girmekten ya korkmuşsundur, ya buna bir yasak konmuştur. Mutlaka dumuşsundur o sözü. Birinin başkasına orospu diye hakaret ettiğini mutlaka duymuşsundur.

Ya abin ya baban izin vememiştir okumana. Eğer okuyacak kadar şanslı isen, aynı yollardan gelip de aynı sınıfta okuduğun erkek arkadaşlarınının senden daha zeki olduğunu iddia ettiğine şahit olmuşsunudur. “Eksik etek” olmuşsundur. “Saçı uzun, aklı kısa” olmuşsundur. “Elinin hamuru ile erkek işine karışma”na izin verilmemiştir. Hayatında bir kez gördüğün bir adamın karısı olmuşsundur belki kim bilir? Okulunu bitirip de kendi evini kurma hayalini kurmuşsundur belki. Ya paran yetmemiştir, ya da senin adına bir karar veren mutlaka bulunmuştur.

Bu ülkede kadınsan, şanslıysan, seçip seçilebiliyorsan; kadının anneliğine müsade etmeyen sosyal güvenlik tasarılarını meclisten geçiren “kadın” milletvekilleri sen seçmişsindir. Ya da başının şekliyle, eteğinin boyuyla uğraşırken, emekliliğinle, sütünün parasıyla, geçiminle, kreşinle, çocuğunun okuluyla, senin işinle ilgili düzenlemeleri çatır çutur değiştiriveren bir iktidara oyunu bizzat sen kendin vermişsindir üstelik.

Eğitim hakkını dişiyle, tırnağıyla, hem okuyup hem çalışarak kazanan; aydınlık, anlayışlı bir aileye mensup olmaktan ötürü şanslı, eğitimli bir kadınım bugün. “Erkek gibi kadındı” denerek anılan anneannemin beş çocuğunu tek başına yetiştirirken verdiği kavganın sonlarına şahit oldum .Yaşam azmini ve gücünü örnek aldım. Annemin öz verisinin, o en fırtınalı anları göğüsleyen halinin hayranı oldum. Ve bir ilk göz ağrısı olarak, onun ilk sızılarınn müsebibi.

Çok şanslı olduğumu düşünsem de zaman zaman, kadın olmanın “zor zanaat” olduğunu biliyorum. Dünya’nın neresinde olursan ol pek de fark etmiyor üstelik. Bir kadın olarak bu devrin şekillendirdiği kendi kavgamı yaşayıp gidiyorum işte şimdi ben de. Dünya’nın her yerinde bir şekilde, ezilerek, örselenerek kendi kavgasını yaşayan bütün kadınların Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun. En çok kadınların emeğiyle yetişen yeni nesillerin daha aydınlık günlere uyanması temennisi ile...

01 Mart 2008

Belediyeden delirten uygulmalar-Bölüm 2008

Doğma büyüme bir Ankara’lı olarak Belediye’lerin yediği haltlara sinirlenmeye başlayalı çok uzun zaman oldu. Sanırım taaa ilkokul yıllarıma dayanıyor. Evimizin önündeki yokuşta, açılıp kapatılmayan çukur yüzünden meydana gelen kazalardan tutun da; defalarca yenilenen eşek kadar kaldırımlara; zamanında gelmeyen çöpçülerden, caddenin bir tarafını kendi alanında kabul edip diğer tarafını hiçe sayan belediye uygulamalarına değin (ki bu uygulama annemlerin evinin olduğu caddede hala sürmektedir. (Bizim evin bulundu bölge Çankaya Belediyesi’ne, yolun karşısı Mamak Belediyesi’ne dâhildir. Elinde süpürgeyle sokağı süpüren çöpçünün önündeki çöp parçası yanılır şaşar, rüzgârla caddenin karşı tarafına uçarsa, sorumluluk alanından çıkar. Ve orada kalır.) bir sürü belediye sinir germe uygulamasıyla yıllardır yüz yüze kalmaktayım. Ben büyüdüm, şehir büyüdü, eski çamlar bardak oldu, ancak bir türlü şu belediyeler adam olmadı. Gene sinirleniyom. Gene sinirleniyom.

Hani bir ülkenin gelişmişlik düzeyi ve kaldırım yükseklikleri arasındaki ters bir orantı olduğunu savunan bir söz vardır. İşte tam da bu sözün “cuuk” diye oturduğu bir durum yaşanıyor son zamanlarda Ankara’da. Belediyeler yine bi haltlar karıştırıyor ve şehrin içinde ne kadar yol varsa onları ayırmak için beton bloklar koyuyor yolun orta yerine. Deli oluyorum yaaa. Resmen deli oluyorum

Bu önce Çetin Emeç Bulvarı-Ayrancı hattında yer alan çelik halatların sökülmesiyle başladı. “Oooh kopan halatların yerine yenisini yapacaklar sanırım.” derken, trafiğin en kalabalık olduğu saatlerde yolu, o dandik kırmızı/tutuncu kukalarla daraltaraktan, kocaman beton bloklar koydular yolun ortasına. Bir de çoğunlukla yanmayan ancak yine de şekilli olmaktan bir adım geri kalmayan o “yeni” sokak lambalarından dikiverdiler. Oldu bitti! Bitince yolu ikiye ayıran bir kocaman gri duvar oluştu.

Şimdi o gri duvarladan Eskişehir yoluna da yaptılar. Çok hızlı çalışıyorlar Allah var. İki ‘ haftada yapıp bitiriverdiler Eskişehir yolundakileri. Üstelik sadece yolun geliş ver gidiş şeritlerini birbirinden arasına toprak doldurdukları o iğrenç duvarlarla ayırmak yetmedi, toplu taşım için kullanılan sağ şeridi de yoldan o koca duvarla ayırdılar.70 km hızla sağ şeritte seyreden bir arabayı ortadan ikiye ayıracak kadar güzel oldu Allah var! Bi de üzerine kedigözlerini dizdiler. Şeklin dibi oldu!(Bakınızı Armadanın Karşısında bir türlü tamamlanmayan iğrenç yapının önündekiler. )

Yanlı olmamaya, akılcı olmaya çalışıyorum. Mantık arıyorum yapılan işlerde (büyük hata!). Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği, sonradan şehir olmalıktan kurtulamamış bu Orta Anadolu kentinin, bu memur ciddiyetli! yerin, Başkentin giderek artan bir iğrençlikle içine edilişine tahammül etmekte zorlanıyorum. E tabi sonra bana haklı olarak “ya sev ya terk et” diyorlar.

Bu yazıyı kafamdaki sorularla bitirmek istiyorum. Yanıtı olan varsa, varsın beri gelsin!

  1. Yolları ayırmak için kullanılan yöntemler için bir literatürde bir standart var mıdır? (Kızılay’daki zincir şeklindeki uygulamayı tenzih ederim!)
  2. Yolun iki şeridini beton bloklarla ayırmanı başka bir ülke, şehir, ya da kıtada uygulaması var mıdır? Var ise bunun mantıklı bir sebebi var mıdır?
  3. Bu kaldırımları “şöyle yapalım, böyle yapalım” kararını kim almalıdır? Mesela bir binayı şöyle yapalım böyle yapalım, şekilli parti binaları yapalım derken mimarlardan mühendislerden destek alınır benim bildğim. Şehirde böyle büyük değişiklikler yaparken bir meslek grubundan, kişiden, kurumdan, kuruluştan danışmanlık alınır mı? Alınırsa hangisinden alınır? Bu işlerde imzaları olanların canları hiç sıkılmaz mı ? (mimar, şehir bölge planlamacı ve kaldırım mühendislerinden yanıt bekliyorum.)
  4. Bütün bu işleri denetleyen bir denetim mekanizması yok mudur? Şehre yapılan her bi şey rahmetli anneannemin değişiyle “Allah yapısı” mıdır?Yada şehirde yapılacak değişiklerle ilgili olarak o şehirde yaşayanların hiç mi söz hakkı yoktur? (bakınız yaklaşan yerel seçimler ve belediye sınırları konusu)
  5. Eğer bu yol ortasına dikilen ufak gökdelenler, ki renkleri ve biçimleri itibariyle gerçekten yoldan ayrılması, özellikle geceleri çok zor oluyor, ölümlü trafik kazalarında bir artışa neden olabilir mi? (ben en çok bundan korkuyorum.)
  6. Eskişehir yolundaki bu uygulamanın araçları karşı şeride geçmekten alıkoymak, ölümlü kazaları azaltmak için yapıldığı söyleniyor. Sebep bu ise, bu da trafik ile ilgili denetleme mekanizmalarının çalışmadığını alenen göstermez mi? (cevabını bildiğin soruyu sorma!)
  7. Bu tür uygularlara hukuki yollardan müdahale etmek mümkün müdür? (Biz göremedik, torunlarımız görür inşallah!)