Ne katliam dolu bir tatil yaşıyorum Allahım! Ben günleri katlediyorum. Müminler kurbanları. Ve yetkililer! de kuşları katlediyorlar. Benim günlerimle kurbanların katloluşu dünyaya geldim geleli görmeye alışık olduğum türden. Ama kuşların katledilmesi ilk defa başımıza geliyor. Hatta bu öyle bir durum ki; Uzakdoğu’dan sonra Dünya ‘da ilk defa bizim başımıza geliyor!
“Uzak Doğu’dan buraya gelinceye dek bu kuş gribi denen virüs başka hiç bir ülkeye değmeden geçti de ille bizde mi o kadar hayata teğet geçti? Öyleyse neden?”
Merak eden tarafım kendi kendine soruları sıralayadursun; üzülüyorum bu yaşananlara... Ekranlardaki o görüntüler hakikaten dayanılır cinsten değil. Canlı canlı yakıyoruz hayvanları. Nerde kalıyorsa insanlığımız? Bütün bu harala-gürele içinde, önlemler almanın, salgınla başa çıkmanın ve daha insani bi yolu olmalı! OLMALI!
Bilenler bilir; Hayvan sevgisini karikatürize eden El Mayra adlı bir çizgi film karakteri vardı. Şehirde doğup büyüyen bir çocuk olmama rağmen, bahçeli evlerde büyümenin getirdiği “El Mayra” vari bir çocukluk yaşadım ben. Çok hayvanım oldu: kedi, köpek, kuzu, tavşan, ördek, hindi, tavuk, muhabbet kuşu, balık ve hatta kara kaplumbağası.
Mesela bahçemizde yaşayan paçalı karı-koca tavuklarımızın bir kümesi yoktu da akşam ezanında evleri olan karton kutuya kendiliklerinden girip yatıyorlardı. Hafta sonlarında bizimle birlikte anneanneme araba ile seyahat ediyorlardı. Köyden gelirken bana hediye edilen o yavru ördeği bahçede az kovalamadım ben. Kırmızı leğene su koyup az yüzdürmedim canlı ördeğimi. Ellerimle az beslemedim.
Minicik birer yavru iken aldığımı hindilerin komşu evlerin çatısına uçacak kadar büyümeleri anneannemi her kızdırdığında bize telefon ediyordu kadıncağız bir kızgınlıkla: “Alın şu hindilerinizi artııık!”
Dolayısıyla çok taze yumurtalar yedim ben. Kümesten yumurta almışlığım da var. Bahçede yumurta aramışlığım da.
Ne yazık ki bütün bunlar mazi oludular artık! Çocuklarımız, bu gidişle anca hayvanat bahçesinde görecekler tavukları, ördekleri, kazları. Biz de “Aman çocuğum!” diyeceğiz. “Virüslü onlar. Yaklaşma ölürüsün!”
Bana kalırsa insanoğlunun o yıkıcı katledici tarafı yarattı bu ölümcül virüsleri. Hatta belki de kendi ellerimizle yaptık onları kim bilir. Kendi ellerimizle saçtık virüsleri masun hayvanların üzerine; tüm dünyaya yaysınlar diye. Öldürmeye, yakıp yıkmaya meraklı tarafımızın eseri işte tüm bu yaşananlar.
Düşünüyorum da iyi ki bahçede kışları ekmek attığımız serçelerden ve kumrulardan başka bir hayvanım yok. Daha da çok üzülecektim sonra. Daha da çok içim acıyacaktı. Zaten kaç gündür aklıma takılıp duruyor: Ankara’nın simgesi Kuğulu park’taki kuğuları da katledecekler mi acaba? Onları da o zarif duruşlarına inat; çirkince öldürecekler mi? Belki... Belki o kuşları yaşamdan silecekler ama, çocukluk anılarımdaki yerlerinden asla...
Kuş gribine duygusal bir yaklaşımla diyorum ki: Böyle bir şey bir daha hiç yaşanmasa!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder