11 Ekim 2006

1 Güz, 2 film, kaç hayat?


Dün gece Ankara’ya güzün gelmesiyle palazlanan festivallerden birinde aldık soluğu. Sinema meraklısı dostum Okan’la. Aynı akşam arka arkaya iki filmi izledik. Üstelik sıkılmadan keyifle…

Filmlerden ilki: “Bakire ve Hamile” Türkçe ismiyle, orijinal adıyla “Quiceanera”ydı. Fatih Akın’ın Almanca-Türkçe iki dilli filmlerini anımsatan bir yapıyla İngilizce-İspanyolca olarak çekilen film bir bağımsız Amerikan sineması örneğiydi. Son dönemde izlediğim her Hollywood filminden damağımda hoşlanmadığım bir tadla ayrılan ben; bağımısız sinemanın lezzetinden memnun çıktım salondan. Din, benlik, göçmenlik, ırkçılık, zenginlik, fakirlik, eşcinsellik, çifte-kültürlülük konularına, aile-çocuk, toplum-gençlik ilişkilerine bir yaraya parmak basar gibi dokundu geçti film. 15 Yaşında hem bakire, hem de hamile bir kız çocuğunun pembe elbisesi kadar tatlı esprileri vardı üstelik. Güldürdü bizleri. Bana kalırsa film gösterime girince, bir bardak sıcak çikolatayı avucumuza alıp çekinmeden gitmeli filme. Ha bir de mümkünse filmin müziklerini edinip dinlemeli, zira koltuğumdan kalkmak yerine; dans etmeye başladım filmin bitiminde. İkinci film ise İtalyan yapımı bir filmdi. Yönetmen Nanni Moretti’nin söylemek istediklerini, yarattığı yönetmen Brunu Bonomo’nun dilinde anlatıp; Bruno’nun yaşamında soluk aldırdığını söylersem yanılmış olmam sanıyorum. “Faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar!” diyen yazarı (kim söylemişti bunu?) destekler bir duruşla, yaşamının ağlarını ören her ilişkide bir düğümle yüzleşen yönetmen Bruno, yine de söylemek istediklerini haykırırcasına söyler. Herkesin kendi gemisini yürütmeye çalıştığı bu dünyaya yaptığı gönderme yerini bulur. Üstelik, herkesin kendi gemisi/yatı/takası olsa da; "I can’t take my eyes off you" diyecek birisi vardır. Ne bileyim!Belki de lafı bu kadar uzatmaya gerek yoktur. Her şey bir küçük bir oyuncak parçasında kendi anlamını bulacaktır.

Üçüncü filmse Ankapol sinemasında bizim çektiğimizdi belki... Ben filme bir arkadaşımla geldim. Birkaç yıl önce Kavaklıdere Sineması'ndaki başka bir festival filmine koşarak yetiştiğim başka arkadaşlarım da oradalardı aynı gün. Aynı yerde. Fakat ne yazık ki; başka başka koltuklarda başka başka filmler izledik, başka başka vakitlerde ve bambaşka insanlar olarak. Söze noktayı koyacak lafı Muzaffer etti: “Hayat işte!”

Hiç yorum yok: