17 Ekim 2006

Bu kaçıncı İstanbul'lu blog dersiniz?


Yine bir İstanbullu blog yazıyorum. Çünkü hafta sonu İstanbul'daydım. Üstün zekalı çocukların eğitimi ile ilgili bir konferansta idim. Konferans ile ilgili söyleyeceklerimi bir kenara ayırıyorum. İstanbul'un nemli ve serin havasıyla palazlanan gribim canıma okuyor. İstanbul gezisinde de canımı sıktı ama; bu Galata Kulesi'nden güneşin batışını izlememe, vapurda sigara tüttürmeme, kahve keyifleri yapmama, Leb-i Derya'da muheteşem bir ortamda akşam yemeği yememe engel olamadı. Bu güzide mekanı dimağımıza kazandıran sevgili Ceren'e sonsuz teşekkürler. Dileyenler mekanı "www.lebiderya.com" adresine tıklayarak tanıyabiliriler.

Gelelim cebimizde sakladığımız seminer konusuna. Semineri veren Dünya'nın en zeki kadını olarak haber olan Nadia Camukova'ydı. Kendi hayatından yola çıkarak üstün zekalı çocukların nasıl belirlenmesi, onlara nasıl yaklaşılması gerektiğine dair aydınlatıcı bilgiler verdi. Özellikle ilk 4-5 yılda şekillenen insan beyni için okul öncesinin ne kadar önemli olduğunu anlattı. Nadia'nın anlattıklarının yanı sıra Türklüğü ve Türkleri ön plana çıkaran duruşu ve en çok da hayat hikayesi etkiledi beni. Einstein ölçeğine göre 200 IQ'lu bir insan olarak okuduğu hiçbir şeyi unutmaması 23 yaşında beyin kanaması geçirmesinin nedeni olarak görülüyor. 23 yaşındaki bu tatsız olay nedeniyle profesörlüğünü 25 yaşında gecikmeli olarak! almış. Bildiği dilleri bir yana bıraktım, ki sunumu mükemmel bir Türkçeyle yaptı, "yeni bir dil öğrenmem en çok 2 ayımı alır." diyor. Gerisini bırakın da en çok bu kısmı kıskandım.

3 yaşında ilkokula başlayan ve sınıf atlayan, 17 yaşında tıp doktoru diploması alan, tarih ve filoloji profesörü olan bu 1976 Moskova doğumlu dahinin biraz da hitabet yeteneği etkiledi bizi sanıyorum. Eğitimciler olarak sadece bugünü değil gelecek yıllrın 2050'lerin sorumluluğunu taşıdığımızı bizlere hatırlattı. Zekayı parçalara bölen çoklu zeka kuramını yerden yere vurdu. Eğitim konusunda sürekli 1'den başlayan ve yerinde sayan ve batı'yı çokca takip, bolca taklit eden tutumumuzu kibarca eleştirdi. Ve zekayı tanımladı:
"Herhangi bir konuda problem çözme, aynı konu üzerinde yeni problemler bulma yeteneğidir!"

Benim önerim ise şu: hiçbir konuda, kimselerin başına problem çıkarmayın arkadaşlar!

Hiç yorum yok: