26 Aralık 2005
GELİN
Gelin…
Karşıdaki eve yeni taşınan gelin, zaman zaman bahçeyi süpürürken görüyorum onu. Oyalı yemeninin altından bakan kara gözleri bir görünüp bir kayboluyor!
Aslında bir adı var ama yeni gelin olduğu için herkes gelin diyor ona, ağız birliği etmişcesine. Doğrusu onun da bundan bir şikayeti yok. Kendi adı söylenmişcesine dönüp bakıyor “Gelin” deyince.
Haziran ortasında evlenmiş Gelin. Aralık sonunda olduğumuza göre, kendi ismini geride bırakıp “Gelin” olalı pek olmamış. “Cicim aylarının bitmesine az kalmış.” diyenlere “Zaten öyle bir ay hiç olmadı ki!” diye yanıt veriyor. Kaynanasının eziyetinden kurtulup kendi başına ayakta duran bir yuva kurmanın telaşında fır dönüyor evin içinde.
Karnındaki küçücük; ama onun şimdiden kocaman bir sahiplenmişlikle “bebeğim” dediği çocuğu için yelek örmeye başlamış. Birlikte bakıyoruz örneğine. Bir ters bir yüz.... Yaşamın örneğini işliyoruz işte yeleğe. bir ters bir düz....
"Kaçtır motosikletle kaza geçirdi bizim adam.” diye anlatıyor. Adam dediği de henüz yeni yirmilerini yaşayan kocası. Ekmek telaşında. Hüzün bürüyor Gelin’in içini belli ki! Ah bir de sigortalı bir iş bulabilse... Tutunacak dalı olmayan bir çocuk-kadın olarak savaşıyor işte yaşamla. İşten çıkmadan önce arıyor kocası onu: kuzinenin üzerinde güğümü kaynatsın da; suyu ısıtsın diye! “Bir istediğin var mı?” diye soruyor. “Sen gel yeter!” diyor Gelin. Daha ne istesin?
Gelin kapı komşum benim. Doğrusu etkilendim. Kızdımsa da içten içe “Aceleniz neydi?” dedimse de içim cız etti. Kemalettin Tuğcu romanlarına komşu bir Nuri İyem resmi gibi hissettim oracıkta!
Konuştuk Gelin’le; benim izinli olduğum bir gün mısır ekmeği yapıp yiyeceğiz beraber. Üstelik kuzinede pişireceğiz ekmeği. Muhetemelen o hünerli elleriyle; yanmadan tutacak kızgın tavayı. Ben ellerinin yanmayışına şaşarak bakacağım. Ha bir de cesaretine, aceleciliğine, yaşama böyle içten gülümseyişine....
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
nice painting!
Yorum Gönder